286

Allah hiçbir kimseye taşıyamayacağı bir yükü yüklemez. İnsanın işlediği her iyilik kendi lehine ve her kötülük de kendi aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutursak veya yandırsak bizi hesaba çekme! Rabbimiz! Bizden önce geçenlere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme! Rabbimiz! Altından kalkamayacağımız şeyleri bize taşıtma! Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.

Allah hiçbir kimseye taşıyamayacağı -gücünün yetmediği, altından kalkamayacağı- bir yük yüklemez.” Âyetteki, (.......)

Yani; Allah hiçbir kimseye.... yüklemez.” kavli konusunda Ehl-i sünnet tarafından anlatıları şey budur. Ya da bu, yeni bir cümledir. Çünkü; teklif ya da sorumluluk, ancak mükellefin yapabileceği bir fiili ya da işi red ile mümkün olabilir.. Gücünün üzerinde olan bir fiili red söz konusu değildir. Nitekim bu konu, “Şerhul-Te'vilat” adlı eserde de bu şekilde zikredilmiştir.

Keşşaf sâhibi diyor ki: (.......) denen şey, insan gücünün kaldıracağı ve yapabileceği şey demektir. Ona zor gelmeyen, onu sıkıntıya sokmayan, anlamındadır.

Yani; Allah hiçbir kimseye gücünün kaldıramayacağı bir şeyi yüklemez.” Ona gücünün yetebileceği, kolayına gelebileceği manada gücünün son sınırına kadar yapabilecekleri yükler. Meselâ; bir kimse günde beş vakit namazdan fazla olarak namaz kılabilir, bir aydan fazla olarak oruç tutabilir ve birden fazla hac ibâdetini yapabilir. Bütün bunlar kişinin gücüne dahildir.

İnsanın işlediği her iyilik kendi lehine ve her kötülük de kendi aleyhinedir.”

Yani; hayır olarak işlediği şeylerin yaran kendisine olduğu gibi, işlediği kötülüğün zaran da kendisine dokunacaktır. Âyette, “hayır” konusu, “kesb” kelimesiyle ifade edildiği hâlde, “şer” konusu da, “İktisab” kelimesiyle anlatılmıştır. Çünkü; iftial babmdan alınan bir kelime -ki iktisab kelimesi de bu baptandır-, mana itibariyle bir şeye daha fazla veya çok yönelmek, meyletmek manasınadır. Dolayısıyla insan nefsi şer olana yani kötülüğe karşı daha çabuk ve daha hızlı kayar. Halbuki hayır işlemede ise zorlanır.

Rabbimiz! Eğer unutursak -Senin emirlerinden herhangi birini yanılarak terk edersek- veya yanlışlıkla bir kötülük işlersek bundan dolayı bizi hesaba çekme!” Âyetin bu kısmı bir kimsenin unutarak veya hata ile bir şeyi yapması hâlinde, Allah'ın o kimseyi hesaba çekebileceğinin câiz olduğunu göstermektedir. Ancak Mu'tezile mensubu kimseler buna karşı çıkmaktadırlar. Çünkü; Mu'tezileye göre bunlardan kaçınmak esasen mümkündür.

Fakat, Allah'ın bu şeylerden dolayı insanı muaheze edeceği ya da hesaba çekeceği câiz olamamış olsaydı, bu takdirde duada bunu istemenin bir manası kalmazdı.

Rabbimiz! Bizden önce geçenlere -Yahûdîlere- yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme!” Taşıyanın altında belinin büküleceği, kaldırmayacağı ve altından kalkamayacağı şeyleri yükleme. Âyette, “sorumluluk” denen, “teklif için zor ve ağır kelimesi istiâre yoluyla zikredilmiştir. Meselâ; bir günah sebebiyle insanın kendi hayatına son vermesinin tevbe etmenin bir şartı ve gereği olarak istenmesi, elbiseye veya giyilen ayakkabı ya da mestin bir yerine bulaşan necaset (pislik) sebebiyle o noktayı yıkamak değil de kesip atmak gibi ve daha benzeri ağır yükler.

Rabbimiz! Altından kalkamayacağımız şeyleri -bizden önce geçen toplumlara verdiğin cezâlar ve belâlar türünden şeyleri- bize taşıtma!” Bizi affet, bizi bağışla, bize merhametinle muamele buyur.” Kötülüklerimizi bizden sil, günahlarınıızı ört, gösterip bizi utandırma, iflâs etmiş olduğumuz hâlde sevap mizanımızı ağır eyle. Ya da bizi bir başka varlığa dönüştürme, zelzele gibi felâketlerle bizi yerin dibine geçirme, bizi suda boğulmaktan koru.

(.......) Bu, bir tekrar manasında değildir. İlk cümle, büyük günahlarınıızı bağışla, ikincisi de küçük günahlarınıızı affet, demek anlammadır. “Sen bizim meolâmızsın -Sen bizim efendimiz biz ise Senin kullarınız, Sen bizim yardımcımızsın ve işlerimizi çekip çevirensin- Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” Dolayısıyla Mevlâ olan bir yüce zata yaraşanı da kullarına yardım etmesidir.

Hadiste şöyle buyurulmaktadır:

“Her kim (.......) ile başlayan âyeti ve devamını bir gecede sonuna kadar okursa bu iki âyet o gece her şeyden koruması bakımından ona yeter.” Ahmed, Müsned; 4/122. Buhârî, 5009. Müslim, 807'255'.

Yine şöyle buyurulmuştur:

“Her kim o iki âyeti yatsı namazından sonra okursa gece kıyamı için onun adına kâfi gelir.” İbn Adiy, İbn Mesud'dan rivâyet etmiştir. Bu hadisin isnadında Velid b. İbad var ki; bu, meçhul biridir. Eban b. Ayaş'tan rivâyet etmiştir ki, bu da metruktur.

Bu sûre ile ilgili olarak, “Ben Bakara Sûresini okudum.” demek câiz olduğu gibi, “Bakara'yı okudum. “demek de câiz olur. Çünkü Hazret-i Ali (radıyallahü anh) den şöyle rivâyet olunmuştur:

“Bakara Suresinin son âyetleri Arş’ın altından indirilmiştir.” Kimilerine göre de, bu, mekruhtur. Şöyle denilmelidir:

“İçinde sığır (inek) olayından söz edilen sûreyi okudum.”

Allah her şeyi en iyi bilendir.

286 ﴿