7

(Ey Resûlüm Muhammed!) Kitab'ı (Kur'ân'ı) sana indiren O'dur. Onun bir kısım âyetleri muhkemdir (açıktır). Bunlar kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşabih (tefsire açık) ayetlerdir. Fakat kalplerinde eğrilik bulunanlar sadece fitne çıkarmak ve te'vil etmek için müteşabih ayetlerle uğraşırlar. Halbuki onların te'vilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşip yüksek payeye erenler ise, “Biz onlara îman ettik. Hepsi de Rabbimizin katındandır.” derler. Şüphesiz bu inceliği ancak sağduyu sâhibi akıllı kimseler gereğince düşünüp anlarlar.

Ey Resûlüm Muhammed! Bu Kitab'ı (Kur'ân'ı) sana indiren O'dur.” Onun -Kitabın- bir kısım âyetleri muhkemdir (açıktır).” İbareleri net olarak anlaşılır durumdadır. Çünkü; yanlış tefsirlerdan korunmuş, bir takım müteşabih anlamlara gelmekten korunma altına alınmıştır. Bu muhkem âyetlerde herhangi bir karışıklık söz konusu olmaz.

“Bunlar kitabın esasıdır.” Müteşabih denilen ve anlaşılmaları kolay olmayan âyetler bu esas olan ayetlere göre değerlendirilir ve anlaşılamamaları durumunda muhkem ayetlere başvurulur. “Bir kısım âyetler ise, mütesabihtir.” Farklı farklı ihtimalleri taşıdıkları gibi birçok benzer manada ifadeleri de içerirler. Meselâ;

Rahmân olan Allah Arş'ı istiva etti.” Taha, 5. âyetinde yer alan, (.......) kelimesi gibi. İstiva kelimesi, hem oturmak, hem güç ve kudret ve hem'de istila gibi manalara gelir. Bir defa ilk mana olan, “oturma “manasına gelmez. Çünkü bu manaya gelmediğine dair elde muhkem delil, âyet vardır. Bu muhkem delil ya da âyet şöyledir, Rabbimiz buyuruyor ki:

“O'nun (Allah'ın) benzeri hiçbir şey yoktur.” Şura, 11.

Bir başka ifadeye göre muhkem, Allah'ın indirmiş olduğu her kitabında emrettiği şeylerdir. Meselâ; Rabbimizin şu kavli gibi:

“De ki: Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım...” En'am, 151. İşte bu ve devamındaki âyetler bu gerçeği açık olarak anlatmaktadırlar.

Yine Rabbimiz bir başka yerde de şöyle buyuruyor:

Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi, ... kesin bir şekilde emretti.” 60 İsrâ',23. âyeti ve devamındaki âyetler de yine aynı gerçeği dile getirmektedir.

Müteşabih, muhkemin ötesinde olan, muhkem gibi bir kesinlik ifade etmeyen, demektir. Ya da müteşabih demek, tek bir ihtimalden başka bir şeye ihtimali olmayan yahut birçok yönlere göre ihtimali bulunan demektir. Ya da tevili bilinen ve tevili bilinemeyen demektir. Ya da bu, kendisiyle amel olunan neshedici, yani nâsih olan hüküm ile kendisiyle amel olunmayan mensûh (hükmü yürürlükten kaldırılan) demektir.

Ancak Kur'ân’ın tamamı muhkem olarak gelmedi. Çünkü; müteşabih olanlarda kimi imtihan edilmesi konusu vardır. Çünkü; bu hak üzere sabit olan ile, bu konuda yalpalayan arasındaki gerçeği ayırdetmek, gerçek îman edenle imanında sıkıntısı olanı belirlemek içindir. Bir bu konuda alimlerin kafa yormaları, fikir yürütmeleri, gerçek nedir, ne değildir açısından düşünerek bu alarıda derinlemesine; akıllarını yorarcasına çalıştırmaları istenmektedir. Sonuçta bunu muhkem olanlar ile değerlendirerek gerçeğe ulaşmaları talep edilmektedir. Çünkü; müteşabih olanları sonuçta muhkem olanlar çerçevesinde ele alıp değerlendirmekte gerçekten önemli ve güzel yararlar bulunmaktadır. Aynı şekilde birçok ilimler kazanmak ve Allah katında da üstün derecelere ermek demektir.

Fakat kalplerinde eğrilik bulunanlar” Bu tür kimseler gerçekten bidat ehli olan sapıklardır. “Sadece fitne çıkarmak ve onları farklı tefsirlamak için müteşabih ayetlerle uğraşır dururlar.” Bidat ehli sapıklar, hep muhkem olarak tatbik edilemeyecek olan müteşabih âyetleri gündeme getirirler ve kafaları hep onlara takılıp kalır. Bu arada hak ehlinden olan ve bir bakıma muhkem ile bir mutabakatı bulunan hükümlere yani müteşabih meselelere takılıp kalırlar. Çünkü; bidat ehlinin bu gibi meselelere takılıp kalmalarının amacı halkın inançlarını sarsmak ve dinleri hakkımda kafalarında bir şüphe ya da şüphe uyandırma ve onları hak olan doğru yoldan saptırmaktır. Çünkü; istedikleri şey, onu kendi kafalarında oluşturdukları sapık bir manaya göre tevil edip tefsirlamaktır.

Halbuki onların tecilini ancak Allah bilir”

Yani; asıl verilmesi gereken mana ve yapılması icabeden tefsirunu ise yalnızca Allah bilir, Allah'tan başkası asla bilemez.

(.......) derler.” Gerçek anlamda bir ilmi ehliyete ulaşanlar, o noktada söz sâhibi bulunanlar ve bu konu üzerinde durup meseleye dört elle sanlanlar var ya, işte onlar bunun için, “Biz onlara inandık, çünkü hepsi de Rabbimiz tarafından indirilmedir. “derler.

Cumhûr Ulema'ya göre, (.......) diye devam eden kısım yeni bir cümledir. Dolayısıyla cumhura göre, (.......) kavli üzerinde vakfetmek, yani durmak gerekir. Bunlar müteşabihi de, Allah'ın, bilgisini, sadece kendisine ayırdığı ve kendisine özgü kıldığı ilim, diye tefsirlamışlardır. Cumhûr’a göre bu, mübtedadır ve bunu haberi de, (.......) kavlidir. Yüce Allah bu kavliyle ilimde derinleşip yüksek payelere erişenleri senada bulunuyor ve onları imanlarındaki teslimiyetleri herhangi bir keyfiyeti araştırmaksızm bildinlen şeyin gerçekliliğine aynen îman etmeleri sebebiyle övüyor.

Müteşabih ayetlerin indirilmesindeki yarar ise şöyledir: Buna îman edip etmemeleri hususunu -ki kendisi zâten bilmektedir-, Allah'ın bunların hak olduklarına ilişkin neyi murat ettiğine îman etmelerini belirlemek, ortaya koymasını sağlamaktır. Bir de bunun yanında beşer olarak insan aklının bilemeyeceği ve bilmesine akıl erdirip o noktalara ulaşamayacağı, bu hususta akıllarının bu gerçekleri öğrenmede yetersiz kaldığını bildirmektir. Nitekim; Übeyy b. Ka'b’ın (.......) kırâati ile Abdullah b. Mesud'un, (.......) kırâati bu gerçeği teyid etmektedir.

Ancak bazı kırâat imâmları ise, (.......) üzerinde durmamakta, yani vakfetmemektedirler. Bunlar, ilimde yüksek payeye erenlerin, üstün bir dereceye gelenlerin yani rusûh sâhibi olanların da bunu bileceklerini söylemektedirler. O takdirde ise mana şöyle olmaktadır:

“Şu tevili bilenler var ya, işte onlar, (.......), derler.”

“Bunların tamamı Rabbimiz katındandır.”

Şüphesiz; ancak akıllı kimseler gereğince düşünüp anlarlar.” Öğüt alırlar.

(.......) kelimesinin aslı, (.......) dür. (.......) ise akıl sahipleri demektir. Bu da ilimde yüksek manevi derecelere erenlerin zihin açısından ileri bir seviyeye geldiklerine, Rabbimin manevi lütfuna mazhar olduklarına ve makul, sağduyulu bir düşünceye sahip olduklarına işaretle onlar için bir övgüdür. (.......) kavli de, (.......) kavlinden hâldir.

7 ﴿