191Onlar, ayakta dururlarken, otururlarken, yanları üzerinde yatarlarken (her zaman) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin (ince ve eşsiz) yaratılışı konusunda derin derin düşünürler. Ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın. Seni teşbih ve tenzih ederiz. Bizi cehennem ateşinin azâbından koru!” “Onlar, ayakta dururlarken -ayakta durabilecek güçleri varken-, otururlarken, -güçleri yetmediğinde de- yanları üzeri yatarlarken her zaman Allah'ı anarlar.” Namaz kılarlar. (.......) burada, (.......) kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrûrdur veya (.......) kelimesinin izmariyle mensûbdur. Veya gizli (.......) zamîriyle merfûdur. (.......) kelimeleri, (.......) fiiline âit failin zamîrinden hâldirler. Nitekim,'aynı şekilde, (.......) kavli de hâldir. Diğer taraftan bu kelimeyle, “herhâlükârda Allah'a anmak” da murat olunmuş olabilir. Çünkü; insan her an bu gibi durumları yaşayabilir. Nitekim; bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Kim cennet bahçelerinden daha fazla yararlarııp yemek istiyorsa, Allah'ı çokça ansın.” İbn Ebû Şeybe, Mûsannaf; 10/302. “Göklerin ve yerin ince ve essiz yaratılışı konusunda derin derin düşünürler.” Yani; bütün bu muazzam ve yüce kainatın ve içinde var olan her şeyin yaratılışı konusunda, Allah’ın varlığına işaret eden her varlık hakkında tefekküre dalarlar. Hatta kimi varlıkları anlamada zorluk çekmesiyle de bunlar üzerinde derin olarak düşünür durur. Yüce Allah’ın zatının yüceliğini düşünüp tefekküre dalar. Nitekim; Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) den şöyle rivâyet olunmuştur: “Adam yatağına uzanıp yatarken bir de başım yukarı kaldırıp yıldızlara ve göğe bakar. Bunun üzerine şöyle der: (.......) Rabbi de kuluna bakar da kulunu böylece bağışlar.” Salebi rivâyet etmiştir. Bak. Haşiyetu'l-Keşşaf, 1/454. Yine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: “Tefekkür gibi ibâdet yoktur.” Bak. Beyhaki, Şuabu’l-Îman; 4648. Söylendiğine göre tefekkür, gafleti yok eder. Gönülde de Allah korkusunu meydana getirir. Şüphesiz gönülleri parlatmada üzüntü gibisi olmadığı gibi, gönülleri aydınlatmada da tefekkür gibisi yoktur. “Bu akıl sahipleri şöyle derler: “Bu cümle hâl yerindedir. Yani; düşünürlerken şöyle derler. Mana ise şöyledir: “Sen yarattığın hiçbir şeyi boş yere yaratmadın, bir hikmete dayanmadan yaratmadın. Aksine hepsini de büyük bir hikmet gereği olarak yarattın. Sen bütün bunları mükellef olanlar için yerler oluştursun için, yaratıkların seni tanırlarken delil olsunlar için var ettin.” Burada, “halk” (yaratma) tabiriyle yaratılanlar (mahlûkat) murat olunmuştur. Ya da göklerle yere işaret olunmuştur. Çünkü; bunlar da yaratılmış şeyler manasındadırlar. Sanki şöyle denilmektedir: “Sen, bu hayret uyandıran yaratılmışları boşuna yaratmadın.” “Seni teşbih ve tenzih ederiz.” Seni yaratılmışlardan bâtıl olan şeylerle vasfetmekten uzak kılar, tenzih ederiz. Bu muterize (parantez) cümlesidir. “Bizi cehennem ateşinin azâbından koru!” Burada, (.......) kavlinin başına gelen, (.......) harfi cezâ manasını verdirmek içindir. Bunun takdiri de şöyledir: “Öyleyse seni tenzih ederiz, Sen de biz koru!” |
﴾ 191 ﴿