54Ey îman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfü ve ilmi geniştir. “Ey îman edenler! Sizden kim dininden dönerse” Kim kendi hak dini olan İslam'dan daha önce üzerinde bulunduğu küfür sistemlerine geri, dönerse... Kırâat imâmlarından Nâfi, Ebû Cafer ve İbn Âmir (.......) lafzını iki dal harfiyle, (.......) olarak okumuşlardır. “Allah, sevdiği ve kendisini seven.” Allahı seven bir başka toplumu yakın bir gelecekte getirecektir/geçirecektir. Allah, bu toplumun amellerinden ve yaptıklarından memnun ve hoşnut kalacak, bu amellerinden ötürü de onları övecektir. Bunlar da Allah'a itâat edecekler, O'nun nzasını kazanmayı her şeye tercih edeceklerdir. Âyetin bu kısmı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in peygamberliği yani nübüvveti için bir delildir. Çünkü, Resulullah henüz meydana gelmemiş olan ve sonradan meydana çıkacak bir gerçeği onlara bildirmektedir. Aynı zamanda bu âyet, Hazret-i Ebû Bekir'in halîfeliğinin isbatı ya da kanıtlarınası için de bir delildir. Çünkü o mürtedlerle yani dinden dönenlerle cihada/savaşa girerek bu üstün görevi yerine getirmiştir. Bu arada hem Hazret-i Ebû Bekir'in ve hem Hazret-i Ömer'in -Allah her ikisinden de râzı olsun- halîfeliklerinin meşruluğuna da delildir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bu toplumun kimlerden olacağı sorulunca, Hazret-i Selman’ın omuzuna vurarak, “İşte bu ve bunun toplumundan olanlardır. Şayet îman Süreyya yıldızına asılı bulunmuş olsa yani ulaşılması o kadar güç olsa da, mutlaka Farsoğullarından bir takım kimseler ona ulaşıp o îmanı elde edeceklerdir.” İbn Hacer bu konuda şöyle diyor: “o ve onlar yani Selman ve kavmi” ifadesi Cuma namazıyla ilgili âyette varit olmuştur. Bu, .üzerinde Buhârî ile Müslim'imin ittifak ettikleri bir husustur. Bir de Kıtal ayetiyle ilgili olarak gelmiştir. Bak. Tirmizî. Yine bak, Haşiyetu'l-Keşşaf;11646) Burada cezâ/cevaptan şart manasını içeren isme râci/ilgili olan şey mahzûftur/gizlidir. Bunun manası ise şöyledir: “Yakın bir gelecekte Allah onların yerine bir toplum getirecektir/geçirecektir.” “Mü'minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli).” “Bu toplum mü’min kardeşlerine karşı alçak gönüllü,” Burada geçen, (.......) kelimesi, “Zelil” kelimesinin çoğuludur. Ancak “Zelul” kelimesine gelince bu, “Zülul” kelimesinin çoğuludur. Fakat bu kelimenin “el-Züll/Zill” kökünden geldiğini ileri sürenler -ki bu suubet yani güçlük ve sıkıntı manasınadır- yanılmaktadırlar. Çünkü, “Zelulen” kelimesi, “Ezille” şeklinde çoğul yapılamaz. Cevheri diyor ki, “el-Züll” kelimesi mana itibariyle, “el-İzz” kelimesinin zıddı/karşıtıdır. Meselâ, (.......) demek, “şefkate açıkça muhtaç olan adam” demektir. Aynı şekilde, (.......) de, “Şefkat ve korunmaya muhtaç toplum, zelil olmuş toplum” manasınadır. “el-Zillu” kelimesi, yumuşaklık anlamında zal harfinin kesriyle zorluk ve sertlik manasına gelen Suubet kelimesinin zıddıdır. Meselâ, “Dabbetun Zelulun” korunmaya muhtaç bir hayvan ve (.......) korunmaya muhtaç hayvanlar gibi. Âyette, (.......) denmeyip de, (.......) denmiş olması, “el-Züll” kelimesinin acıma ve şefkat manasım içermesi sebebiyledir. Sanki şöyle denilmektedir: “mü’minlere karşı şefkat göstererek, acıyarak ve alçak gönüllülük ederek.” “Kâfirlere karşı onurlu ve zorlu.” Yani onlara karşı sert ve katıdırlar. Çünkü, (.......) sert ve katı arazi, toprak manasınadır. Yani yeni gelen toplum mü’minlere karşı tavır ve hareketleri âdeta baba ile çocuğu arasındaki münasebet veya efendisiyle yanında bulunan kölesi/çalışam arasındaki ilişki gibidir. Fakat kâfirler karşısındaki tavır ve davranışları da tıpkı avı karşısındaki yırtıcı bir canavarın durumu gibidir. “(Bunlar) Allah yolunda cihad ederler” Kafirlerle savaşırlar. Bu tıpkı, (.......) ve (.......) lafızları gibi, (.......) kavlinin sıfatıdır. “Ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar).” Bu kısmın başında yer alan (.......) harfinin hâl olma ihtimali de bulunmaktadır. Yani, “Onlar cihadedip savaşırlar. Fakat bunların cihad ederken durumları münâfıkların durumlarına benzemez, onlarınkine muhaliftir. Çünkü münâfıklar Yahûdîleri veli edinerek onlarla birlik hareket ederler. Eğer mü’minlere âit ordu içerisin de bulunur ve onlarla savaşa çıkarlarsa, kendi adlarına yetki verdikleri Yahûdî dostlarından korkarlar. İşte bu açıdan münâfıklar, bu hareketleri sebebiyle Yahûdî dostlarından gelecek olan sitem ve kınamalarını bildiklerinden harekete geçmezler. Mü’minlere gelince, bunların cihadları Allah içindir, Bu itibarla kınama ve sitem kimden ve nereden gelirse gelsin hiçbir zaman itibar etmezler ve bundan dolayı da korkmazlar.” Bir de söz konusu vav harfinin atıf/bağ edatı olması ihtimali de bulunmaktadır. Yani bunların özelliklerinden biri de, “Allah yolunda cihad etmeleridir. Çünkü onlar dinlerinde metanet ve salabet sâhibidirler, dönek değiller. Eğer dinleriyle ilgili bir işe girişirlerse, kendilerini herhangi bir kınayıcının kınaması engelleyemez, görevinden vazgeçiremez.” (.......) kelimesi, “Levm” kelimesinin ismi merresidir veya mastar binai merresidir. Gerek mastar binai merrede olsun, gerekse nekre olmak ta olsun iki kere mübalağa/aşırılık manası vardır. Yani “Onlar, asla bir şeyden korkmadıkları gibi kötüleyenlerin bir kötülemesine aldırış etmezler” demektir. “Bu” Burada bu işaret ismiyle söz konusu toplumun yukarıda geçen sevgi ya da mahabbet, mü’minlere karşı şefkatli, kafirlere karşı zorlu ve onurlu olma, Allah yolunda savaşma/cihad, kimsenin kınamasından korkmama gibi özelliklerine işaret olunmaktadır. Yani işte bu özellikler; “Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfü ve ilmi geniştir.” Ehil kimselerin kimler olduğunu bilendir. Yüce Allah kendilerine karşı düşmanlık göstermemiz ve yetki verip dost edinmememizin gerektiği gerçeğini açıklamanın hemen ardından de kendilerini veli/dost edinmemiz gerekenleri açıklamaktadır. İşte şimdi açıklamasını okuyacağımız âyette bu gerçek şöyle anlatılmaktadır: |
﴾ 54 ﴿