67Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. “Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et.” Sana indirilenin tamamını tebliğ et. Sana her ne indirilmiş ise bunun tebliği konusunda hiçbir kimsenin görüşünü ve emrini beklemeksizin ve herhangi bir kimseden sana bir kötülük geleceğinden korkmaksızm tebliğ et, anlat ye aktar. “Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun.” Bu takdirde sana verilmiş olan risâlet/peygamberlik görevine ilişkin sorumluluğunu yerine getirmemiş ve tebliğde bulunmamış olursun. Bunlardan hiçbirini de yerine getirmemiş durumda kalırsın. Çünkü bir kısmını anlatmak, bir kısmın da ertelemek gibi bir durum burada söz konusu olamaz. Şuna öncelik vereyim de, şu kalsın denilemez. İlahi hükümlerin tümü mana ve önem bakımından aynıdır. Eğer sen bunlardan bir kısmını yerine getirmezsen, bu durumda sana gelen vahyin tamamına âit görevini yerine getirmemiş, gaflete düşmüş olursun. Bu durum tıpkı, Allah'tan gelenlerin bir kısmına inanıp bir kısmım da inkâr etmeye benzer ki, bu durumda olan kimseler bu halleriyle gelen vahyin tümüne îman etmemiş gibidirler. Dolayısıyla vahyin bir kısmını tebliğ edip bir kısmım etmemek bununla aynı anlamı taşır. Çünkü bu, tek bir hitabın ve emrin içerisinde sayıldığından bu itibarla bir tek hüküm olarak kabul edilmektedir. Tek bir şey ise, tamamen tebliğ edilmedikçe tebliğ edilmiş sayılmaz, nitekim bir kısmına îman eden de mü’min sayılmaz. Ancak şerî'at esaslarını çağ dışılıkla değerlendirip reddeden inkârcılar/mülhidler, dinden dönen mürtedler -Allah onların iki yakasını bir araya getirmesin, onlara lânet etsin- ; “Bu, anlamsız bir sözden ibârettir” demektedirler. Gerekçe olarak da şöyle diyorlar: “Bu, senin kölene/çocuğuna veya işçine;'İşte senin yiyeceğin, bunu ye! Eğer yemezsen yediğinle kal” demeye benzer. Bizim bunlara cevabımız şudur: Bu, geleceğe yönelik olarak risâlet/peygamberlik görevine ilişkin risâlete bağlı risâleti tebliğ emridir. Yani; Rabbinden sana indirilen şeyi gelecekte tebliğ et, eğer bunu yapmazsan yani gelecekte risâleti/mesajı tebliğ etmez/duyurmazsan, bu takdirde sen risâlet işini temelden tebliğ etmemiş, hiç duyurmamış gibi olursun. Ya da; Rabbinden şu anda sana indirileni tebliğ et/duyur. Fazlaca bir kuvveti ve imkanı elde edeyim de öyle yapayım diye bekleme. Eğer tebliğ etmezsen bu takdirde bu görevi hiç yapmamışsındır, demektir. Yahut da; Bunu, hiçbir kimseden ve güçten korkmaksızm tebliğ buyur. Eğer bu özellikte ve manada tebliğde bulunmazsan, sanki sen risâleti tebliğ görevini hiç yerine getirmemiş olursun. Kırâat imâmlarından Medine okulu mensubu Nâfi ve Ebû Cafer, Şam okulundan İbn Âmir ve Ebû Bekir Şube, (.......) kelimesini çoğul olarak, (.......) tarzında okumuşlardır. Daha sonra yüce Allah tebliğ konusunda Rasûlüne cesaret vermek üzere şöyle buyuruyor: “Allah seni insanlardan koruyacaktır.” Seni öldürmelerine fırsat ve imkan vermeyecektir, himaye edecektir. Hiç biri buna asla güç yetiremeyeceklerdir. Gerçi Uhut savaşırıda mübarek yüzü yaralarınış ve azı dişi kınlmış ise de bütün bunlara rağmen onu öldürmeye muvaffak olamamışlardır. Ya da bu âyet, Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in başına gelenler gelmiş olduktan sonra nâzil olmuştur. Âyette geçen, “Nas/İnsanlar” ifadesinden kasıt kafirlerdir. Çünkü âyetin bundan sonra gelen kısmı bunların kâfirler olduğunu göstermektedir. “Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.” Yani seni öldürmek ve ortadan kaldırmak için kurmaya çalıştıkları tuzaklarına asla ve hiçbir zaman imkan ve fırsat vermeyecektir. |
﴾ 67 ﴿