103

Sonra onların arkasından Mûsa'yı mu'cizelerimizle Fir'avun ve kavmine gönderdik de o mu'cizeleri inkâr ettiler de bak ki, o bozguncuların sonu ne oldu.

Bu âyetin baş tarafında, (.......) kavimdeki (.......) zamîri, yine bu surede yer alan ve biraz önce geçen, “101.” Âyet olan, (.......) kavlindeki, “peygamberler, elçiler” kelimesine âittir, râcidir. Ya da, geçen ümmetlere râcidir. O mu'cizeleri inkâr ettiler. (.......) demek yani âyetlerimizi inkâr ettiler, demektir. Dikkat edilirse âyette geçen, “Zulüm” kelimesi burada küfür manasında inkârcılık olarak kullanılmıştır. Çünkü ister küfür yani inkârcılık olsun, ister zulüm olsun her ikisi de aynı noktada buluşmaktadır ki, bu da küfür ya da inkâr anlamındadır.

Nitekim Yüce Rabbimiz bir âyetinde şöyle buyuruyor:” Şüphesiz şirk-Allah'a ortak koşmak büyük bir zulümdür.” (Lokman, 13)” İşte bu âyette de zulmün küfür yani inkâr anlamında olduğu gerçeği gözler önüne serilmiş bulunmaktadır. Ya da burada geçen “Zulüm” ifadesi, “İnsanlar gelen mu'cizeler sebebiyle Mûsa'ya îman edince, bu yüzden Fir'avun ve adamîan halka zulmetmeye başladılar, eziyette bulundular” anlamındadır. Veya bunun anlamı ya da tefsiru şöyle olabilir: “Gelen mu'cizeler sebebiyle o mu'cizelere îman etmeleri vacip-farz olduğu hâlde, onlar îman yerine küfrü alıp seçtiler. Dolayısıyla onların küfürleri yani inkara kalkışmaları bu manada bir zulümdür, haksızlıktır. Çünkü bunlar küfrü konmaması, yerleştirilmemesi gereken yere koydular ki bu yer imanın olması ve bulunması gereken yerdir, ama bak ki, fesatçıların sonu ne oldu. Sonunda denizde boğulup helâk oldular.

103 ﴿