4

Bir zamanlar Yûsuf, babası Yâkub'a demişti ki: Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.

Bir zamanlar Yûsuf, babası Ya'kûb'a demişti ki:”

Bu âyetin başında yer alan, (.......) kavli, (.......) kavlinden bedeli istimaldir. Çünkü sözkonusu vakit, kasas denilen olayları kapsamaktadır. Yahut bu, “Hatırla ki Yûsuf şöyle demişti” takdirindedir. Yûsuf ise, Arapça değil İbrânî'ce bir isimdir. Çünkü Arapça bir isim olmuş olsaydı mutlaka Munsarıf olurdu. Zira ma'rife olmanın dışında bir başka sebep bulunmamaktadır.

Babacığım!” Kırâat imanlarından İbn Âmir bunu, (.......) olarak okumuştur. Bu, izafet “Y” sinin yerine geçen müenneslik “T” sidir. Çünkü ikisi arasında uygunluk bulunmaktadır. Zira bunların her ikisi de ismin sonunda zait harflerdir. Bu bakımdan vakıf yani duruş hâlinde “He” harfine dönüştürülmektedir. Aynı zamanda müenneslik “T” sini müzekker olana ilhak etmek de câizdir.

Meselâ, (.......) orta boylu adam gibi. Burada altı çizili kelimenin sonu “T” iledir.

(.......) kavlinde “T” harfinin esre ile harekelenmiş olması, mahzûf olan “Y” harfine delalet etsin içindir. “T” harfini fethali olarak okuyanlar ise, (.......) kavlinden elif harfini hazfedip sadece elif harfinden önceki fetha harekesini tutuyorlar. Tıpkı (.......) kavlinden “Y” harfinin hazfı gibi.

“Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm;” Buradaki (.......) kelimesi rü'yetten değil, rüyadan alınmadır.

Yani salt görmek anlamında değil, rüya görmek manasında olan demektir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in açıklamasına göre bu yıldızların adları da şöyledir: “Cereyan, Züyyal, Tarık, Kabis, Amudan, Fulayk/Feliyk, Masbah, Daruh, Ferağ, Vessap ve Zülketfeyn.”

Güneş ile aydan kasıt da baba ve annesidirler. Ya da babası ve teyzesidirler. Yıldızlardan kasıt ise kardeşleridir.

Bir tefsire göre, (.......) kavlinin başında yer alan “vav” harfi,

(.......) manasındadır.

Yani,Yıldızlarla beraber güneş ve ayı gördüm” demektir. “Onları bana secde ederlerken gördüm.”

Burada, (.......) kavliyle sözkonusu varlıklar sanki akıllı varlıklar imiş gibi değerlendirilmişlerdir. Çünkü bu varlıklara, akıl sâhibi varlıklara âit olan bir özellik tanınmıştır ki bu özellik de, secde etmeleri olayıdır. Âyette rüya yani görme olayı tekrarlanmıştır. İlk defasında geçen görme olayı, zata yani kişiye taallûk etmekte, ikincisi de hale yani olay veya duruma taallûk etmektedir. Ya da birinciye göre ifadesi, bir sorunun sorulduğu varsayımına göre yeni bir cümledir, yani müstenef bir cümledir ve bu da ona verilen bir cevap niteliğindedir. Sanki babası kendisine; “Onu nasıl gördün?” diye sormuş da oğul Yûsuf da buna âyette görüldüğü üzere cevap vermiştir.

Yani; (.......) demiştir.

Yani Bana karşı boyun bükerek, mütevazı bir hâlde anlamındadır. Cümle hâldir. Yûsuf bu rüyayı gördüğü sırada oniki yaşında bulunuyordu. Hazret-i Yûsuf'un gördüğü rüya ile kardeşlerinin ova gidişleri arasında kırk veya seksen yıl geçmiştir.

4 ﴿