85Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir.” Yani bu, Rabbimin bildiği şeylerdendir. Cumhûr’a göre Ruh: Canlılarda var olan şeydir. Bunun mahiyeti, hakikati nedir, diye Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sordular. O da (sallallahü aleyhi ve sellem), bunun Allah'ın bilgisi dahilinde olan bir iş olduğunu haber verdi. Yani Allah bunun bilgisini kendisine bırakmış, bu konuda detaya varan bilgi vermemiştir. Ebû Hureyre'den rivâyete göre, Hazret-i Peygamber ruhun mahiyetini bilmeden bu dünyadan göçüp gitti.” Hafız diyor ki: Bunu Vahidi, “el-Vasiyl” kitabında zikretmiştir. Bak. Haşiyetu'l Keşşaf, 2/690 Önceki ümmetler, ruhun mahiyetinin, ne olduğu üzerinde tüm ömürlerini tüketmişlerse de ve bütün mesailerini bunun üzerinde yoğunlaştırmışlarsa da buna rağmen ruhun mahiyetini anlamaktan âciz düşmüş lerdir. Bunun hikmetine gelince; aklın, kendisiyle mücavir olan, aynı olan bir yaratığın ruh mahiyetinin ne olduğunu idrakten acze düşmesidir. Kendisi gibi bir yaratığın mahiyetini anlamaktan âciz olan bir varlığın, kendisini yaratan zâtını idrakten elbette çok daha büyük bir acz içinde olduğunun bu, bir delili ve delili olmaktadır. İşte bunun içindir ki, ruhun tanımı hakkında şöyle denmiş veya cevap verilmiştir: Ruh; her canlının her parçasında da var olan dakik ve havai bir cisimdir. Yine denilmiş ki ruh; meleklerden de üstün ruhani olan büyük bir yaratıktır. İbn Abbâs'tan rivâyete göre, bu, Cebrâîl (aleyhisselâm) dır. Çünkü Kur'ân'da şöyle buyurulmuştur: “(Resûlüm!) Onu Ruh'l-emin-Cebrâîl (senin kalbine) indirmiştir.” (Şuara,193) Hasen-ı Basrî'den rivâyete göre; Kur'ân bunun delilidir. Çünkü Kur'ân'da şöyle buyurulmuştur: “İşte böylece sana da emrimizle ruhu vahyettik.” (Şura,52) Çünkü ancak gönüller yani kalpler onunla hayat bulur. Ruh kalplerin hayatıdır. (.......) yani Rabbimin vahyindendir ve O'nun kelamı beşer kelamı değildir. Rivâyete göre Yahûdîler Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) den bir takım soru sormaları için Kureyşlilere bir heyet gönderirler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Ashâbı-ı Kehif'ten, Zülkarneyn'den ve Ruhtan soru sormalarını söylerler. Haklarında soru soruları bu şeylerle ilgili olarak eğer Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) hepsine de cevap verirse veya hiçbirine cevap vermezse, demektir ki o, peygamber değildir. Eğer sorulanların bir kısmını cevaplar ve bir kısmını da cevaplayamazsa, o peygamberdir, dediler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara iki olayı yani Ashâbı Kehf ile Zülkarneyn olaylarını ya da kıssalarını açıkladı. Ancak Ruh hakkındaki somlarını mübhem olarak bıraktı, tam olarak cevaplayamadı. Zaten bu durum Tevrât'ta da mübhem olarak zikredilmişti. Bunun üzerine sorduklarına pişman oldular. Çünkü böylece peygamber olduğu gerçeği onlarca bilinmiş oluyordu. Bir başka rivâyete göre soru, ruhun yaratılışıyla alâkalıdır. Yani ruh mahlûk mu? Yaratıları bir varlık mı? Değil mi? üzerindedir. Dolayısıyla, “Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” Buradaki hitap genel bir hitaptır. Rivâyet olunduğuna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu söylediği zaman, onlar da demişler ki: “Bu ifadeye muhatap olanlar sadece biz miyiz? yoksa bizimle birlikte sen de bu hitaba dahil misin?” Hz, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de onlara şu karşılığı verdi: “Aksine biz ve siz hepimiz bununla muhatabız, bu hitap hepimizedir. Bize pek az bir bilgi verilmiştir” Denildiğine göre bu hitap özellikle Yahûdîleredir. Çünkü Yahûdîler Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şöyle demişlerdi: “Bize Tevrât verildi. Onda hikmet vardır ve sen de şunu okudun: “Hikmet -faydalı ilim- kime verilirse, ona çok hayır (dünya ve âhiret hayrı) verilmiş demektir.” (Bakara,269) Kendilerine denildi ki, Allah'ın ilmi yanında Tevrât'taki ilim azdır.” Burada sözkonusu edilen azlık ve çokluk gibi ifadeler aslında izafi olan yani göreceli olan şeylerdendir. Meselâ Allah'ın kuluna verdiği hikmet, bizatihi kendisinde oldukça çok hayır bulunan bir şeydir veya çok olan hayrın ta kendisidir. Ancak bu, yüce Allah'ın ilmine izafe edilince, Onun ilmine nispetle bu oldukça azdır. Sonra Yüce Allah vahiy nimetine dikkat çekiyor ve bunun yanında, soruları sorular sebebiyle meydana gelen üzüntü verici tartışmalara karşı şu ayetiyle Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sabretmesini tavsiye ediyor. |
﴾ 85 ﴿