66

“Âhiret -gününün gerçekleşeceği- hakkında bilgi -peygamberler aracıliği ile- onlara peş peşe gelmiştir.”

Âyetin başında yer alan (.......) ibâresini, Mekke ve Basra kırâat okulları ile Yezid ve Mufaddal, burada olduğu gibi (.......) olarak vasıl ile kırâat etmişlerdir. Kelime, mana olarak, sona erdi, kemale erdi, tamamlandı, meyve oldu, olgunlaştı gibi manalar taşır.

Kırâat imâmlarından A'şa ise kelimeyi, (.......) kalıbında olarak (.......) diye okumuştur. Bunlar dışında kalanlar ise, (.......) diye kırâat etmişlerdir. Bu da müstahkem oldu, sağlam hale geldi, demektir. Kelimenin aslı (.......)dır.. (.......) harfiyle (.......) harfinin mahreçleri birbirlerine yakın olması hasebiyle, (.......) harfi, (.......) harfinin içine kâtildı, yani idğam yapıldı. Konuşma sağlarısın, kelime okunabilsin diye, başına fazladan bir elif harfi getirildi ve kelime, (.......) şeklini almış oldu.

“Âhiret hakkında bilgi” yani “âhiretin durumu ve manası ile ilgili bilgi” demektir. Buna göre mana: “Konu ile ilgili bilgi sebeplerinin sağlamliği ve mükemmel oluşu açısından kesinlikle kıyamet kopacaktır, bu durum onlar için gerçekleşmiş ve kesinleşmiştir. Onlar bu konuda şüphe etseler ve işi bilmezden gelseler de, kıyamet hakkında edinilen bilgiler de sağlamdır.” İşte bu ifade âyetin şu bölümünün ifade ettiği manadır. Çünkü âyetin bu bölümünde deniliyor ki:

“Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. Daha şüphesiz onlar âhiretten yana kördürler.”

Dikkat edilirse burada üç durum bildirilmektedir ki, onlar bu üç durumda da karasızdırlar. Âyet, onların bu üç hâlini dile getiriyor ve cehaletlerini tekrar ediyor. Çünkü âyette bunlar ilk önce, “yeniden dirilme konusunda, bunun ne zaman olabileceği hususunda işin farkında olmamakla, meseleyi bilmemekle” niteleniyorlar.

İkinci olarak da bunlar: “Kıyametin vuku bulacağım bilmiyorlar” diye nitelenmektedirler.

Üçüncü olarak da:. “Bunların şaşkınlık ve şüphe içinde oldukları, bir türlü bunu yenmedikleri” nitelemesi yapılmaktadır. Halbuki bunu her zaman yenebilecek güçte olmalarına rağmen şüphede ısrar etmektedirler. En son bir nitelik de; en kötü bir niteleme ve durum olan bunların âhiretten yana kör oldukları gerçeğidir.

Âhiret hayatı, onların üzerinde oldukları şey bakımından bunun menşei ve başlarıgıcı kılındı. Bu nedenle, (.......) cer edatı ile değil de (.......) cer edatıyla geçişli hale getirildi yani müteaddi kılındı. Çünkü akıbeti, cezâyı ve orada cezâlarıdırılmayı inkâr etmekle, bu durum artık onları bu konu hakkında düşünmekten, menediyor. Konunun bu ayetle bundan önce geçen âyet içeriğindeki uyuma gelince -ki bu, müşriklerin âhiret hayatını inkâr ile nitelenmelidir. Halbuki müşrikler, buna dair sağlam bilgi sebeplerine ve bu işi öğrenmeye sahiptirler- o da, gaybı bilmenin sadece Yüce Allah'a has olduğu gerçeğidir. Çünkü kullardan hiçbirisi gayba âit bir bilgiye asla sahip değildirler.

Yüce Allah, kulların gaybı bilmeyeceklerine dair gerçeği bildirince, işte bu, onların acizliklerinin bir açıklaması ve ilimlerinin bu konuda sınırlı ve eksik olduğunun delili oldu. Bunu, onunla bağlarıtılı kılması, bu konuda onların belirtilenden de daha büyük bir acizlik içinde olduğunu göstermektedir. Çünkü müşrikler kesin ve mutlak olarak olacak olan bir hadise için -ki bu, onların amellerinin cezâlarını da görecekleri vakittir- şöyle diyorlar;

“Kıyametin vuku bulacağına dair bilgileri ve gerekçeleri ellerinde olduğu ve konu hakkında kesin ve sağlam bilgiye sahip oldukları hâlde, olmayacak diye söylemektedirler.”

Burada onların konu hakkında bilgi sâhibi oldukları ve kâmil manada bilgi edindikleri nitelemesi, bir bakıma onlarla alay etmek olduğunu göstermektedir. Meselâ en câhil bir adama, alay vari olarak: “Gerçekten sen ne büyük bir âlimmişsin(l)ifadesine benzer bir anlatım tarzıdır. Çünkü adamlar yeniden dirilme konusu ile ilgili olarak şüphe içindedirler ve onu isbat konusunda da kördürler, gerçeği görmemektedirler. Çünkü gidilen yolu kişiye gösteren gözlerdir. Adamlar bir yola girmişler ve fakat önlerini görmüyorlar.

Burada (.......) fiilinin manasının, sona erdi, bitti, yok oldu manasına gelmesi de câiz olabilir. Meselâ (.......) dediğin zaman, burada, meyveler olgunlaştı, artık olgunlaşma zamanını bitirdi, bu zaman sona erdi, demek olur. Çünkü bu, artık hedefin o noktada son bulduğu ve yok olduğu manasına gelir. Nitekim Hasen-ı Basrî de bu kelimeyi:

“Onların âhiret hakkındaki bilgileri artık son bulmuştur, daha ilerisine geçemezler.” diye tefsirlamıştır.

(.......) fiili de, (.......) ifadesinden alınmadır ki, helâk olmaları bakımından birbirlerini peş peşe izlediklerinde bu ifadeyi bu kelime ile kullanırlar.

66 ﴿