7

Mûsa'nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye vahyettik.

Âyette geçen “emzir” manasında olan (.......) kelimesinin başında yer alan (.......) harfi, “Ey” anlamındadır kî bu, “yani” demektir. Ya da bu harf, mastar manasında olan bir edattır.

“başına bir şey gelmesinden -komşularının bebeğin sesini duyarak durumu ilgililere bildirebilecekleri ve bu yüzden de öldürülmesinden- korktuğun zaman onu denize -Mısır'daki Nil nehrine- bırak, -boğulmasından ve kaybolmasından da- korkma, -ayrıliğina da- üzülme. Çünkü biz onu -büyümesi ve yetişmesi için güzel bir şekilde, tatlı bir yüzle- sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız'diye vahyettik. “

Burada geçen “vahyettik” ifadesi ilham yoluyla bildirdik, ya da rüya yoluyla veya bir melek aracıliğiyla haber verdik, demektir. Nitekim Hazret-i Îsa'nın annesi, Hazret-i Meryem'e de tıpkı bu şekilde ilham edilmişti. Vahiy denilen bu ilham, aslında risâlet yani peygamberlik anlamında bir durum değildir. Çünkü kâdirılar peygamber olamazlar. Bu itibarla Hazret-i Mûsa'nın annesi de bir resul değildi, nitekim Hazret-i Meryem de böyledir.

Bu âyette iki emir, iki yasak, iki haber ve iki müjde yer almaktadır. Emirlerin ikisi, emzirme ile denize atma emridir. İki nehiy, (yasak) korkma ve üzülme yasağıdır. Söz konusu iki haberden biri Mûsa'nın annesine vahyettik” ve “korktuğu zaman” haberiydi. İki müjde ise: Mûsa'yı yeniden ailesine döndürmesi” ve onun peygamber kılınacağı” müjdeleriydi.

Korku (Havf) ile hüzün arasındaki fark şöyledir. Korku (Havf): Olabilecek bir fenalık sebebiyle duyuları tasa ve keder demektir. Hüzün: Meydana gelen bir olay yüzünden kişini düştüğü durum, tasa ve sıkıntı, demektir. Bu da, Hazret-i Mûsa'nın annesinin oğlundan ayrı kalması, onun sebebiyle sıkıntıya düşmesidir. Hazret-i Mûsa'nın annesi, bu her ikisinden de menediliyor. Ondan korkmaması ve üzülmemesi isteniyor. Çocuğunun yeniden kendisine döndürüleceğini ve onun peygamberlerden kılınacağını müjdeliyor.

Rivâyete göre Fir'avun Mûsa'yı bulup öldürmek için doksan bin çocuk öldürmüştür.

Yine rivâyete göre Hazret-i Mûsa'nın annesinin'doğum sancıları başlayınca, İsrâ'il oğulları kâdirılarından gebe olmalarını takip ve doğum olaylarını gerçekleştirmekle görevli kılınan ebelerden biri doğum olayını gerçekleştirmek üzere gelip doğumu gerçekleştirir. Derken çocuk dünyaya gelir gelmez iki kaşı arasından ebeyi korkutan bir nur yayılır ve bundan dolayı ebe, dünyaya gelen bebeğe karşı sevgi dolmaya başlar, onu Fir'avun'a haber vermek istemez. Ebe, Hazret-i Mûsa'nın annesine;

“Ben, senin doğan bu çocuğunu öldürmekle görevli kılınarak buraya gönderildim. Buraya asıl geliş amacım onu öldürmek ve durumu Fir'avun'a bildirmekti. Ancak hiçbir bebeğe karşı duymadığım ve hissetmediğim bir duygu ve sevgiyi senin bu bebeğine karşı duymaya başladım. Onu iyi koru. “diye uyardı.

Ebe, evden ayrılınca, Fir'avun'un casusları derhal eve geldiler. Hazret-i Mûsa'nın annesi hemen bebeği bir beze sarıp kızgın tandırın içine bırakıverdi. Gelen casusların korkusundan aklı başından gitmiştir; ne yaptığını bilmeden ve farkında olmadan bebeğini kızgın tandıra bırakmıştır. Gelenler çocuğu isterler ama onu bulamazlar. Umutlarını kesip evden ayrıları casuslardan sonra anne, çocuğu nereye bıraktığım bilemez, çünkü o esnada şaşkın bir hâldeydi. Derken anne, bebeğinin ağlama sesini duyar ve sesin tandırdan geldiğini görür. Hemen ona doğru koşar. Vardığında, Allah (celle celâlühü), ateşi gül gülistan kıldığını, soğuttuğunu görür.

Ancak Fir'avun yeni doğmuş olan bebeklerin peşini bırakmamada ısrarlı olunca, Yüce Allah, Hazret-i Mûsa'nın annesine, bebeğini denize (Nü nehrine) bırakmasını ilham etti. Bu olay, annesi, bebek olan Hazret-i Mûsa'yı üç ay emzirdikten sonra gerçekleşti.

7 ﴿