9

Fir'avun'un karısı şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınliği (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” Halbuki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.

“Fir'avun'un karısı şöyle dedi: Bana da, sana da göz aydınliği (bir çocuk!)Rivâyete göre, Fir'avun'un adamları çocuğun içinde bulunduğu tabutu Nil'den çıkardıklarında, tabutun ağzını açmaya çalışırlar, fakat açamazlar. Bu defa kırmaya uğraşırlar, bunda da yorgun düşerler, kıramazlar. Derken bu sırada Fir'avun'un hanımı Asiye tabutun yanına yaklaşır ve tabutun içinde bir nurun parladığını görür. Kendisi hemen gidip tabutu açmaya çalışır ve tabutu açar. Bir de ne görsün tabutun içinde bir bebek, kaşlarının arası nurdan panldıyor. Bu defa onu sevmeye başlar. Fir'avun'un da abraş - alaca ten hastaliğina yakalanmış bir kızı vardı. O da bebeğin yüzüne bakınca, alacaları iyileşiverir.

Fir'avun'un kavminden azgın ve acımasız olanları: “İşte bu çocuk bizim sakındığımız ve sakıncalı gördüğümüz bebektir. Onu öldürmemiz için bize izin verin.” dediler ve hemen bebeği alıp öldürmek üzere harekete geçtiler. Bunun üzerine Fir'avun'un eşi Asiye, Fir'avun'a:

“İşte bana da, sana da göz aydınliği bir çocukl” diye söyledi. Ancak Fir'avun: “Senin için gözaydınliği olacak, benim için değil” diye karşılık verdi. Nitekim bir hadiste şöyle geçer:

“Eğer Fir'avun da tıpkı eşi Asiye'nin dediği gibi, senin için göz aydınliği olacağı gibi benim içinde olsun, demiş olsaydı, Yüce Allah Asiye'yi hidâyette kıldığı gibi, Fir'avun'u da hidâyette kılardı.” Hafız İbn Hacer diyor ki: “Bu, Nesai tarafindan rivâyet edilen uzunca bir hadisin bir parçasıdır.” Haşiyetu'l-Keşşaf, 3/381.

Bunun manası: “Eğer Fir'avun'un kalbi mühürlü olmasaydı, o da Asiye gibi düşünseydi, bu durumda Fir'avun da tıpkı eşi Asiye'nin dediğini derdi ve onun Müslüman olması gibi o da Müslüman olurdu.”

(.......) kelimesi, mahzûf bir mübtedanın haberidir.

Yani, (.......) demektir ki, “O gözaydiriliğidir” manasınadır. (.......) (sana ve bana) ibâresi de (.......) kelimesinin sıfatlarıdır.

Asiye, çocuğu öldürmek isteyen azgınlara, âdeta kralların hitap edasıyla hitapta bulundu. “Sakın onu öldürmeyin!” Ya da azılılara seslendi, onu öldürmeyin, dedi. “Belki bize faydası dokunur” un manası onun yüzünde bereket emareleri ve fayda sağlayacak deliller görülüyor. Çünkü tabutu açtığında, onun kaşları arasında parlayan nuru ve alaca tenli kızın iyileşmesini görmesi sebebiyle söylemişti, “ya da onu evlat ediniriz.” Kendimize oğul ediniriz demişti. Çünkü böyle bir çocuk krallara evlat olmaya layık bir çocuktur. “Halbuki onlar olacak şeylerin farkında değillerdi.” İfadesi hâl cümlesidir. Zu hâl (hâl sâhibi) ise Fir'avun ailesidir. Bu durumda âyetin manası şöyle olmaktadır:

“Nihayet Fir'avun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı.” Kasas,8.

Evet, Fir'avun'un hanımı böyle söylemişti. “Halbuki ki onlar olacak şeylerin farkında değillerdi.” O bebeği almakla büyük bir hata yaptıklarının, büyük bir yanlışın içinde olduklarının farkında değillerdi. Çünkü ondan bir fayda beklentisi içinde idiler ve onu kendilerine oğul edinmek istiyorlardı.

(.......) diye başlayan âyet -ki bu surenin 4. ayetidir- ara cümlesi olup ma'tûf ile ma'tûfun aleyh arasında yer almıştır ve onların hata etmelerinin manasım daha da güçlendirmektedir. Meani ve Beyan ilimlerinden anlayanlar için bu ifade ne kadar can alıcı güzel bir ifadedir.

9 ﴿