64

Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibârettir. Âhiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!

“Bu dünya hayalı ancak bir eğlence ve oyundan ibârettir.”

Yani çabucak elden çıkması, kaybolup gitmesi, ehlinin elinde bir şeyi bırakmaması, ölmeleri hâli dünyanın, âdeta bir anhk bir oyun ve eğlenceye daları, sonra da oradan dağılıp giden oyun oynayan çocukların haline benzer. Burada dünyanın basitliği, hiçliği, dünya işlerinin de oldukça küçük ve basit olduğu dile getirilmiştir. Nasıl aşağılanmasın, küçük ve basit görülmesin ki, bu dünyanın bir sinek kanadı kadar olsun Allah katında hiçbir değeri yoktur.

Âyette geçen (.......) kelimesi; insanın haz alıp yararlandığı, bir süre oyalandığı ve fakat bir süre sonra da elinden kaçırdığı, elinden çıkıp gittiği şey, demektir.

“Âhiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. “Âyette geçen, (.......) kelimesi, hayat demektir.

Yani gerçek hayat, sürekli ve daimi olan, içinde ölümün yer almadığı hayat, âhiret yurdunun hayatıdır. Sanki âyette (.......) demekle, “İşte o, hayatın ta kendisidir” der gibi bir ifadeyi haykırmaktadır. Burada geçen (.......) kelimesi, (.......) kelimesinin mastarı, (kök fiilidir). Esasen kural gereği, (.......) olması gerekirdi. Kelimedeki ikinci (.......) harfi, (.......) harfine dönüştürülerek kelime (.......) şeklini almış oldu.

Âyette söz konusu kelime, (.......) kalıbında (.......) denmedi. Çünkü (.......) kalıbında hareket ve gidip gelme manasınadır.

Fakat hayat, hareket demektir. Ölüm ise, sükûn, durağanlık demektir. Kelimenin, hareket manasına gelen bir kalıpta gelmesi, hayat manası itibariyle aşırı ve abartılı bir hareketi ifade etmesi içindir. Âyette geçen (.......) kavli üzerinde vakfedilir. Çünkü cümlenin takdiri şöyledir:

“Keşke iki dünya gerçeğini gereğince bilebilselerdl işte o zaman oyun ve eğlenceden ibâret olan şu geçici ve fani olan dünyayı, bizzat hayatın ta kendisi olan sürekli hayata tercih etmezlerdi.”

Eğer sözkonusu kelime üzerinde durmaz vaslederse, o takdirde (.......) kelimesinin vasfı, onların bu gerçeği bilmeleri şartına bağlı kalırdı. Halbuki mesele öyle değildir.

Evet, “Keşke bilselerdi!”

64 ﴿