35

Onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yemeleri için (bu nimetleri verdik.) Hâl böyle iken onlar şükretmezler mi?

(.......) deki zamîr Allah'u Teâlâ içindir.

Yani Allah'ın yarattığı mahsullerden yesinler diye, demektir. Hamza ve Ali'ye göre (.......) şeklindedir. Elleriyle îman ettiklerinden yani diktiklerinden, suladıkların-'dan, aşıladıklarından ve mahsul alıncaya kadar elleriyle yaptıkları bütün işlerden, demektir.

Yani mahsul, aslen Allah'ın (celle celâlühü) bir fiili ve bir mahsulüdür. Onda Âdemoğlunun zahmet ve meşakkat çektiği izler vardır. Onun aslı “bizim mahsulümüzden” şeklindedir. “Kıldık”

“akıttık” dediği gibi. Orada söz iltifat yoluyla mütekellim sığasından gaip sığasına geçmiştir.

zamîrin (.......) kelimesine râci olması da câizdir. O zaman (.......) kelimesi kendisine dönen bir şey olmaksızın terkedilir. Çünkü onun da meyvesinin yenilmesi yönüyle (.......) hükmünde olduğu bilinmektedir. “Zikredilenin mahsulünden... “şeklinde kastedilmesi de câizdir ki o da bostanlardır. Ru'be'nin dediği gibi:

Onlarda (adarda ya da sığırlarda) beyaz ve siyah çizgiler vardır. Sanki o cildde beyazla renklendirmedir.

Ona (Rube'ye) soruldu da o (.......) “Sanki şu manasını kastettim “dedi.

Hafs'ın dışındaki KufeTilere göre (.......) şeklindedir. Kufe halkının mushaflarında da bu şekildedir. Mekke, Medine, Basra ve Şam halkının mushaflarında ise zamîrledir. Denildi ki:

(.......) nafıyedir. Zira mahsul Allah'ın (celle celâlühü) mahlûku olduğu, onda insan elinin işlemediği ve onu yapmaya güç getiremedikleri için olumsuzluk (.......) sidir. “Hâl böyle iken hâlâ şükretmezler mi?” cümlesi nimete karşı şükrün azliğina işarettir ve nimete karşı şükre teşviktir.

35 ﴿