21-22(Ey Resûlüm Muhammed!) Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mabedin duvarına tırmanıp Dâvud'un yanma girmişlerdi de Dâvud onlardan ürkmüştü. “Korkma, biz birbirine hasını iki davacıyız. Aramızda adaletle hükmet. Haksızlık etme, bizi doğru yolun ortasına götür” dediler. “Sana davacıların haberi ulaştı mı?” Bunun zahiri sorudur. Manası ise; onun şaşkınlık veren haberlerden oluşuna delalettir. (.......) ve (.......) te'kid için de çoğul içinde kullanılır. Çünkü o, aslen mastardır. “Onunla nizalaştı, kavgalaştı” dersin. (.......) hazfedilmiş bir fiil ile mensûbtur. Takdiri; “Davacıların davalaştığı haber sana ulaştı mı?” şeklindedir. Ya da (.......) kelimesiyle mensûbtur. Çünkü onda fiil manası vardır. “Mabede tırmandılar,” Onun duvarına tırmandılar ve mabede girdiler. (.......), yüksek duvardır. (.......) oda ya da mescid ya da mescidin ön tarafıdır. İkinci (.......) birinciden bedeldir. Rivâyete göre Allah'u Teâlâ, ona insan şeklinde iki melek gönderdi. Onun yanına girmeyi istediler. Ancak O'na (aleyhisselâm), onun ibâdet gününde gelmişlerdi. Muhafızlar onları içeri girmekten menettiler. Onlar da mabedin duvarına tırmandılar. Ancak yanına vardıklarında onların farkına vardı. Onlardan korktu. Çünkü onlar mahkeme gününün dışında mabede gelmişlerdi, etrafındaki muhafızlar da kimsenin girmesine müsaade etmiyorlardı. (.......) hazfedilmiş bir mübledanın haberidir. Yani “biz iki hasımız” demektir. Birimiz diğerine karşı zulmetti. “Aramada adaletle hükmet, haksızlık etme” haksızlığa sapma. Bu haddi aşmak ve hakkı çiğnemektir. “Bizi yolun ortasına götür. “bizi düzgün yola, doğru yola irşad et. Bundan maksat hakkın kendisine, özüne ilet demektir. Rivâyete edildiğine göre, Hazret-i Dâvud (aleyhisselâm) devrinde yaşayan insanlardan biri, diğerinin hanımını görüp beğendiğinde onu kendisi için boşamasını ondan isterdi. Onların böyle bir yardımlaşma adetleri vardı. Ensar da muhacire karşı böyle bir yardımda bulunmuştu. Dâvud (aleyhisselâm), Urya'dan hanımım boşamasını istemiştir. Urya da kendisini reddetmekten utandığı için bunu yapmıştı. Dâvud (aleyhisselâm) da onunla evlenmişti. O Süleyman (aleyhisselâm)’in annesidir. Ona şöyle denildi: “Makaminin büyüklüğüne ve hanımlarının çokluğuna rağmen bir tek hanımı olan bir adamın hanımını istememeliydin. Bilâkis sana gereken arzunu dizginlemek, nefsini kahretmek ve sınandığın şeye sabretmekti.” Denildi ki: “Onu Urya nişanladı, sonra da Dâvud (aleyhisselâm) nişanladı, o da onu tercih etti Hanımlarının çokluğuna rağmen mü'min kardeşinin nişanlısını nikahlaması onun zellesiydi.” Dâvud (aleyhisselâm)’in Urya'yı defalarca Belka savaşma gönderdiği, hanımını almak için öldürülmesini istediği şeklinde hikâye edilen şeyin, değil peygamberlerin büyüklerinden birine, salah ehli Müslümanlardan birine bile isnad edilmesi layık değildir. Ali (radıyallahü anh) şöyle demiştir: “Sizden kim, Dâvud (aleyhisselâm)’in hikâyesini kasacıların anlattığı şekilde anlatırsa ona yüz altmış değnek vururum.” Bu peygamberlere karşı iftira edenlerin haddidir. Rivâyete göre bunu Ömer b. AbdulAzîz (rhm) anlattı. Yanında hak ehlinden biri vardı da bu anlatılarıı yalanladı, şöyle dedi: - Eğer hikâye Allah'ın kitabında olduğu gibi ise onun hilafına gidilmesi câiz değildir. Ve o ondan başkasının denilmesinden de yücedir. Eğer bu söylenildiği gibi ise ve Allah, peygamberinin (zellesini) örtmek için bundan bahsetmediyse o zamanda bunun açıklanması câiz değildir. Bunun üzerine Ömer b. AbdulAzîz (rhm) şöyle dedi: - Bu sözü işitmek, bana güneşin üzerine doğduğu şeylerden daha hayırlıdır. Allah'u Teâlâ'nm onun kıssasıyla verdiği misal, onun kadının kocasından, hanımını kendi lehine boşamasını istemesi delalet etmektedir, başka birşeye değil. Bu daha fazla azarlama içerdiğinden temsil ve tariz yoluyla söylenmiştir. Açık açık söylenmemiştir. Çünkü düşünmek, onu tariz olunan şeyi anlamaya sevkettiğinde bu açık açık söylemeyi terketmek suretiyle güzel ahlâk (kurallarına) riayet ettiğinden daha tesirli ve daha kalıcı olur. Ondaki etkisini de daha büyük kılar. |
﴾ 22 ﴿