49İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit: “Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir” der. Hayır, o, bir imtihandır. Fakat çokları bilmezler. “Kendisine nimet verdiğimiz vakit:” ihsan olarak kendisine verdiğimizde. Karşılıksız olarak sana verdiğinde (.......) dan sonra durma. Çünkü (.......) nın cevabı (.......) dir. Bu ancak bendeki bir bilgiden dolayı verilmiştir. O bana ancak üstünlüğümden ve hak sâhibi olmamdan dolayı verilmiştir. Ya da kazanç yollarını bilmemden dolayı verilmiştir. Kârun'un: “Bu bana bende bulunan bilgi sayesinde verilmiştir.” Kasas, 78. dediği gibi. (.......) deki zamîr, (.......) e âit olmasına rağmen manaya bakarak müzekker kılınmıştır. Çünkü (.......) sözü, nimetin bir parçası, bir kısmıdır. Denildi ki: (.......) daki (.......) ismi mevsuldur. Kâffe (engel) (.......) sı değildir. zamîr ona dönmektedir. Yani (.......) şeklindedir. “Hayır o bir imtihandır.” Onu inkardır. Sanki şöyle demiştir: “Nimeti sana dediğin şey için vermedik. Bilâkis o bir fitnedir.” Yani “Bu senin için bir deneme ve imtihandır. Şükür mü edeceksin, nankörlük mü?” Haber müennes olduğundan dolayı (.......) ü kastediyorum, mübtedayı müennes olarak getirdi. (.......) ya uygun şekilde (.......) şeklindede okunmuştur. Fakat çokları O'mm imtihan olduğunu bilmezler. Surenin başında bir benzeri (.......) ile atfedildiği hâlde bu âyetin (.......) ile atfedilmesinin sebebi, “Onlar Allah'ın zikredilmesinden dolayı nefret ederler, ilâhların zikredilmesinden dolayı da sevinirler.” manası üzere (.......) sözü ile kendisi arasında sebep bağının bulunmasıdır. Onlardan birine bir zarar dokunduğunda -Allah'ın zikredilmesiyle sevinenler değil- onun zikredilmesiyle nefret edenler O'na dua ederler. Bu iki âyet arasındakiler mutarıza (parantez) cümiesidirler. Eğer: - “Mutarıza cümlesinin hakkı arasında bulunduğu cümleleri tekid etmesidir” dersen derim ki: - “Mutrıza cümlesindeki, Rasûllah (sallallahü aleyhi ve sellem)fin Rabbine, Allah'ın (celle celâlühü) emriyle yaptığı dua,'sen kulların arasında hükmedersin'sözü ve sonra da onu takip eden büyük tehdit, onların nefretlerinin, sevinçlerinin ve musibete maruz kaldıklarında -ilâhlarına değil de- Allah'a dönüşlerinin inkârını te'kittir.” Sanki şöyle denilmiştir: “Ya RabbU Benimle, sana karşı böyle bir cüreti işleyen bu kişiler arasında ancak sen hükmedersin.” “Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı...” Âyeti onları ve -umumi kılınırsa- bütün zalimleri içermektedir. Ya da onunla onları kastettiğinde özellikle onları içerir. Sanki şöyle denilmiştir: “Eğer yeryüzündeki şeylerin tamamı ve onunla birlikte bir misli daha bu zalimlerin olsaydı kötü azapla aleyhlerine hükmedildiğinde onu feda ederlerdi.” İlk ayetle ondan önceki âyet arasında sebep bağı bulunmadığından, sadece aralarında benzerlik bulunduğundan dolayı ona (.......) la atfedilmiştir. “Zeyd kalktı, Amr oturdu” gibi. Sebep bağı bulunmasının açıklaması şudur: Sen: - “Zeyd Allah'a inanıyor, ona bir zarar isabet ettiğinde de O'na iltica ediyor.” Dediğinde öncekinde de olduğu gibi bunda da (.......) ile getirirsin. Sanki mü'minin ilticası gibi. Allah'a (celle celâlühü) iltica ettiğinde, kafirin küfrü, ilticasına sebep kılması hususunda îman makamına getirip yerleştirmiştir. |
﴾ 49 ﴿