11Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. Bu sözler, Yüce Allah'ın göğü yaratmasını murat etmesi ile ilgili olarak mecâzî bir anlatımdır. Nitekim Araplar konuşmalarında bu tarz ifadelere yer verirler. Meselâ: (.......) dediklerinde, bununla şunu demek isterler: “O ilk şeyi tamamladı, ikincisine başladı.” Burada da ayetten anlaşıları şudur: “Allah yeryüzünü yarattıktan sonra bu defa göğü yarattı.” Nitekim İbn Abbâs (radıyallahü anh) da âyeti böyle anlamıştır. İbn Abbâs (radıyallahü anh) tan rivâyete göre demiş ki: “Yüce Allah'ın ilk yarattığı şey, bir cevher-öz olup uzunluğu ile genişliği, on bin yıllık bir yol mesafesi içersinde, binyıllık bir yol mesafesindedir. Yüce Allah o cevhere şöyle heybetle bir nazar edip baktı, hemen erimeye ve rahatsız olmaya, titremeye başladı Daha sonra üzerine bir ateşin musallat olmasıyla kendisinden bir duman yükselmeye başladı. Su üzerinde bir köpük toplandı ve bu köpük sonunda yeryüzüne dönüştü, duman ise gök haline geldi.” Yüce Allah'ın gök ile yere emredip, “her ikisinin de kendisine gelmelerini istemesi ve her ikisinin de bu emre uyarak gelmeleri” ifadesinin manası, Allah, her ikisinin de oluşmasını, meydana gelmesini onlardan istedi. Bunun üzerine gök ile yer bu emre karşı koymadan ve kaçınmadan hemen uydular. Allah (celle celâlühü) da o ikisini yani gök ile yeri istediği ve murat ettiği gibi buldu. Bu durumda yer ile gök, âdeta kendisine emir verilen itaatkâr bir memur gibi hareket ettiler. Çünkü bir memura, bir görev verilince itaatkâr olan memur onu derhal yerine getirir. Âyette yeryüzü gök ile birlikte sözkonusu edildi ve Allah (celle celâlühü)’in “gel” emri, her ikisine birden verildi. Halbuki yeryüzü, gökyüzünden iki gün önce yaratılmıştı. Çünkü Allah (celle celâlühü) önce yeryüzünü yuvarlak olarak elips şeklinde yayıp döşeyerek yaratmamıştı, Allah (celle celâlühü) gökyüzünü de yarattıktan sonra yeryüzünü yayıp döşeyerek yuvarlak / elips şekline getirip yarattı. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ondan sonra da yerküreyi yuvarlayıp yayarak döşedi.” Nâziât, 30. Buna göre âyetin manası şöyle olmaktadır: “Ey yer ile gök, size yakışan şekilde, olmanız gereken özellikte gelin. Ey yerküre! Sen yuvarlak hale gelerek yayılıp döşenerek üzerinde karar kılınacak ve üzerinde yaşamak durumunda olanlar, için bir karargâh ve yerleşim merkezi olabilecek şekle dönerek gel! Ey gök, sen de onların üstlerinde onlar için bir tavan görevi yaparak bir kubbe şekline gelerek onları koru.” Âyette geçen “gelme” ifadesi, “meydana gelmek, vaki olmak” demektir. Nitekim bu senin: “İşini isteyerek yaptı” ifadene benzer bir ifade tarzıdır. Yani onlar da isteyerek geldiler, demektir. Yine âyette geçen “İsteyerek ya da istemeyerek” ifadesine gelince, Yüce Allah'ın (celle celâlühü) bu ikisi yani yer ile gök üzerindeki etkisini açıklamak içindir. Çünkü varlıkları Allah'ın (celle celâlühü) elinde bulunan bu iki şeyin, Allah'ın (celle celâlühü) emrinden kaçınmaları asla sözkonusu değildir. Böyle bir şey muhâldir, olamazdır. Çünkü bu durum tıpkı şu örneğe benzer. Düşün bir kez, emrinde çalışan bir kişi var ve sen ona: “Şu işi istesen de kaçsan da mutlaka yapacaksın “ve “İstesen de istemesen de mutlaka yerine getireceksin” diye söylemene benzer. Her iki kelime de, “her ikisi de itâat ederek veya itâat etmeyerek” manasında olmak üzere hâl olarak mensûb kılınmışlardır. Âyette sözlü olarak, (.......) veya mana olarak, (.......) diye söylemedi. Çünkü gök bir tek gök olmayıp gökler manasınadır ve yer de bir tek yer olmayıp yerler manasınadır. Çünkü bunlar bir muhatap olarak ve kendilerinden cevap alınan şeyler olarak değerlendirildiğinde, bu manası itibariyle “İsteyerek ve istemeyerek” özellikleriyle nitelendiler. Gerçi, (.......) olarak gelmesi, aslında (.......) yerinde gelmişlerdir. Bu âdeta Yûsuf, Sûresi, 4. âyetinde geçen: (.......) / “Secde ediciler” kavli gibidir. |
﴾ 11 ﴿