8-11

Sonra, ona yaklaştı ve sarktı. İki yay kadar yahut daha yakın oldu. Allah vahyettiği şeyi bunun üzerine vahyetti. (gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.

“Sonra ona yaklaştı” Cebrâîl (aleyhisselâm) Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e yaklaştı. “... ve sarktı...” yaklaşmasını artırdı. (.......) bu şeyin yakınına inmek demektir. “İki yay kadar...” iki Arap yayı miktarı, miktarın tayini yayla, mızrakla, kırbaçla, kol uzunluğuyla ve kulaçla yapılmıştır.

“Güneş iki mızrak boyu miktarı yükselinceye kadar namaz (kılmak) yoktur.” hadisi bundandır. Yine bir hadisi şerifte:

“Birinizin cennetteki yay miktarı kadar ve kamçısının yeri kadar yeri dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.” buyurulmuştur. Bu hadisi şerifte geçen (.......) kelimesi kamçı demektir.

Takdiri: “Onun yakınlık mesabesinin miktarı iki yay miktarı gibidir.” bu muzaflar hazf edilmiştir.

“Yahut daha yakın oldu” , yani sizin takdirinize göre daha yakın oldu.

“Onu yüz bin veya daha çok kişiye gönderdik.” 4 âyetinde olduğu gibi. Bu böyledir. Çünkü, onlara kendi lügatlerine ve anlayışlarına göre hitap olunmuştur. Denildi ki:

“Bilâkis daha yakındır manasınadır.” Cebrâîl (aleyhisselâm) Allah'ın (celle celâlühü) kuluna vahyetti. (Allah'ın) isminin zikri geçmese de Allah'ın (celle celâlühü) kuluna manasındadır. Çünkü bunda bir karşılık yoktur.

“Onun üzerinde (yeryüzünde) hiçbir canlı yaratık bırakmazdı” 5 âyetinde olduğu gibi.

“... vahyettiği...” O'na (sallallahü aleyhi ve sellem) vahyettiği vahiy için övgüdür. Denildi ki:

“O'na (sallallahü aleyhi ve sellem) şu vahyedildi. Cennet, Sen girinceye kadar bütün peygamberlere haram kılındı ve senin ümmetin girinceye kadar da bütün ümmetlere haram kılındı.”

Muhammed (aleyhisselâm)’in kalbi Cebrâîl (aleyhisselâm)’in suretinden gözünün gördüğünü yalanlamadı.

Yani kalbi gördüğü şey için “seni tanımadım” demedi. Eğer bunu deseydi yalancı olurdu. Çünkü O (sallallahü aleyhi ve sellem), O'nu (aleyhisselâm) tanıdı. Şunu kastediyor:

“O (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)), O'nu (Cebrâîl'i (aleyhisselâm)), gözüyle gördü ve kalbiyle tanıdı. Gördüğünün gerçek olduğu hususunda şüphe etmedi.” Denildi ki:

“Görülen, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'tır (celle celâlühü).” “Onu hoş gözü ile gördü.'Kalp'gözüyle gördü de denildi”

8 ﴿