2

Ehli kitaptan inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştımz. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağım sanmışlardı. Ama Allah'ın azâbı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerinde korku oluşturdu. Öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.

“Ehli kitaptan inkâr edenleri...” Nadiroğulları Yahûdîlerini kastediyor. “... yurtlarından...” Medine'deki yurtlarından.

(.......) deki (.......) ye taallûk etmektedir. Bu:

“Ah keşke ben hâli hayatımda (iyi isler yapıp) gönderseydim, der.” Fecr, 24. âyetindeki ve senin (.......) ona şu vakitte geldim'sözündeki (.......) gibidir.

Yani; inkâr edenleri ilk sürgünde çıkaran O'dur (celle celâlühü). İlk sürgünün manası; bunun, onların Şam'a ilk sürgünleri olmasıdır. Onlar, asla sürgün görmemiş bir Yahûdî kabilesiydi. Ve onlar Arap Yarımadası'ndan Şam'a sürülen ilk kitap ehli kimselerdi.

Ya da bu, onların ilk sürgünüydü. Son sürgünleri de Ömer (radıyallahü anh)’in onları Hayber'den Şam'a sürmesidir. Ya da son sürgünleri kıyamet günü haşredilmeleridir. İbni Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

“Kim sürgün yerinin Şam'da olduğunda şüphe ederse hu âyeti okusun,'Onların ki ilk sürgünüdür. Diğer insanların ki ise ikinci sürgünüdür'. “Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), onlar Medine'den çıktıklarında şöyle buyurmuştur:

“Gidin. Zira siz ilk sürgünsünüz. Biz de peşinizdeyiz.” Katâde şöyle demiştir:

“Âhir zaman olunca doğu tarafından bir ateş gelir, insanları Şam topraklarına sürer. Ve kıyamet orada üzerlerine kopar.” Denildi ki:

“Bunun manası; onlarla savaşmak üzere ilk toplanmada onları memleketlerinden çıkardı, demektir. Çünkü O, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onlarla yaptığı ilk savaştır.”

Cesaretli oldukları, güçlü ordulara ve sağlam kalelere sahip olduktan, sayıca çok oldukları ve çokça hazırlık yaptıktan için onların çıkacaklarını sanmamıştınız. “Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağım sanmıştı.”

Yani; onlar da kalelerinin kendilerini Allah'ın şiddetli azâbından koruyacağını sanmışlardı.

Bu (manadaki) tertip ile (âyette) geldiği şekil arasındaki fark şudur:

Haberin müptedadan önce getirilmesi, onların, kalelerinin onları koruyacağına dair aşırı güven içinde olduklarını göstermektedir.

(.......) zarnirinin (.......) ye isim kılınması ve cümlenin ona isnadı da onların kendilerine güvendiklerini, kuvvetli olduklarına ve sağlam kaleler içinde olduklarına ve bu şartlarda kendilerine taarruz edecek ya da kendileri ile savaşmayı arzu edecek hiç kimseyi önemsemediklerini göstermektedir. Bu, (manaca) senin (.......) Onlar, kalelerinin kendilerini koruyacağını sandılar'sözündeki gibi değildir.

Allah onlara geldi.”

Yani, Allah'ın (celle celâlühü) emri ve azâbı onlara geldi. Söz olarak (.......) şeklinde de okunmuştur.

Yani; Allah (celle celâlühü) onlara helâki verdi, demektir.

“... beklemedikleri yerden...” akıllarına gelmeyen, tahmin etmedikleri bir yerden. O da: Reisleri Ka'b b. Eşrefin daha ne olduğunu anlamadan süt kardeşi eliyle katledilmesidir.

Ebû Amr'a göre (.......) şeklindedir.

(.......); bozmak ve yıkmak suretiyle telef etmek, demektir. (.......); telef demektir. Allah (celle celâlühü), onları kökünden söküp atmayı ve Medine'de onlara âit ne bir ev, ne de onlardan bir kişi bırakmamayı dilediği için onlar evlerinin içini; Müslümanlar da dışım tahrip ediyorlardı. Onan, evleri tahrip etmeye sevk eden şey sokak başlarını kapatmak için tahtalara ve taşlara ihtiyaç duymaları; sürgün edildikten sonra onların Müslümanlara mesken olarak kalmasına üzülmek istememeleri ve binalarındaki sağlam tahtaları ve Hint ardıcı kerestesini beraberlerinde götürmeyi istemeleridir. Müslümanları tahribe sevk eden şey ise; onların korunaklarını yıkmak ve harp alanını genişletme arzusudur. Onların, evlerini, mü'minlerin eliyle yıkmalarının manası ise; anlaşmayı bozmak suretiyle Müslümanları buna teşvik etmelerinden dolayı bundaki sebebin, kendileri olmasıdır. Sanki onu onlara onlar emretmiş ve sanki onları onlar bu işle görevlendirmiştir.

“Ey akıl sahipleri! İbret alın.”

Yani; onların başına gelen belayı, buna maruz kalmalarınm sebebini düşünün de onların yaptıklarınm bir benzerini yapmaktan sakının. Değilse onların cezâlarıdırıldıkları gibi cezâlarıdırılırsınız. Bu, kıyasın câiz olduğuna delildir.

2 ﴿