20O şimşek, neredeyse hemen gözlerini kapıp alıverecek. Şimşeğin aşırı olan ışığı yüzünden, gözleri çıkaracak, kör edecek gibidir. Onlara aydınlık verince, ışığında yürürler. Karanlık gecede şimşek yolu aydınlatınca, bunun sayesinde birazcık olsun yürürler. Bu arada gözlerinin de kapıp alınacağından korku içindedirler. Âyette, hızlanırlar veya koşarlar ifadesi yerine ”yürürler" denmesindeki incelik, korkularından koşacak dermanları kalmaması ve âdeta dizlerinin bağının çözülmesine işaret etmektedir. Karanlık basınca da dikilip kalırlar. Şimşeğin meydana getirdiği aydınlık ortadan kalkınca, yol da tekrar karanlığa dönüşür ve oldukları yerde dikilip kalırlar. Şaşkındırlar, ikinci bir aydınlığın gelmesini beklemektedirler. Belki ikinci bir aydınlıkta varıp sığınmayı hedefledikleri yere ulaşabileceklerdir. Allah dikseydi onların işitmelerini ve görmelerini de giderirdi. Allah, kulaklarını ve gözlerini yok etmek isteseydi, kesinlikle, gök gürlemesi ve yıldırımla onların kulak ve gözlerini yok ederdi. Bu da onlara ceza olarak verilirdi. Nitekim Allah, bunu yapmaktan da âciz değildir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir. Var olması mümkün olan her şeyi yapmaya kadirdir. Bunları da hikmeti gereği yapar. Bu, birincisinden daha etkili olan son derece açık ve anlaşılır bir benzetmedir. Burada yüce Allah münafıkların şaşkınlıklarını, sapıklığa dalışlarını ve rezil edildiklerini, karanlık bir gecede göğün şimşek ve yıldırımlarına ve ölüm hıçkırıklarından korkan insanların haline benzetmiştir. Âyetlerin akışı da bunu gerektirmektedir. Öte yandan âyetin bütününde, sele yakalanan, gecenin karanlığında şiddetli yağmura maruz kalan insanın durumu canlandırılmış, bulutların yağmuru yağdırması tasvir edilmiş, korkunç şimşeklerin sesine, göz alıcı yıldırıma dikkat çekilmiştir. Buna göre bu görüntülerle karşılaşan kimse, ölümle karşı karşıya gelmiş gibi olur. Son derece ilginç bir pozisyona bürünür. Korkulu bir hal alır. Ancak bunların her biri ayrı ayrı birer benzetmeyle ortaya konduğunda durum değişir. Bu yüzden içindeki bilgi ve marifetle birlikte Kur'an, hayat veren aydınlığa, kâfirlerin Kur'an'ı dinlerken büründükleri hal ise, şimşek ve yıldırım gürültüsünden korkanların durumuna benzetilmiştir. Onlar kulaklarını tıkasalar da, ondan kurtulamazlar. Tıpkı şimşeklerin aydınlığında titreyen ve karanlıkta şaşkın vaziyette kalan insanlar gibidir. Şu halde, akıllı kimsenin yapması gereken şey, şeriatın güçlü ve kopmak bilmeyen ipine ve dosdoğru olan yoluna yapışıp bu yoldan ayrılmamaktır. Çünkü sıkıntılardan, kayıtlardan ve gailelerden kurtulması buna bağlı olduğu gibi, tehlikelerden korunabilmesi de bununla mümkündür. Çünkü işin sonu bize göre gizli ve kapalıdır. Dolayısıyla son nefesin nasıl verileceği bilinemez. O halde hazırlık yapmak gerekir. Adamın biri Hasan-ı Basrî'ye: ”Nasıl sabahladın?" diye sormuş, o da: ”Hayır ve iyilikle sabahladım" cevabını vermiştir. Bu defa adam Hasan Basri'ye: ”Durumun nasıl?" diye sormuş, Hasan-ı Basrî gülümseyerek şu cevabı vermiştir: ”Durumumu hiç sorma! Düşün ki, birtakım insanlar bir gemiye binmişler, gemiyle tam denizin orta yerine kadar varmışlar. Gemileri burada parçalanmış. Gemide bulunanların her biri geminin bir tahtasına tutunmuşlar. Şimdi bunların hali nasıldır?" Adam: ”Bunlar gerçekten zor durumdalar" deyince, Hasan-ı Basrî: ”İşte benim durumum, onlarınkinden de zordur. Çünkü ölüm benim denizim, hayat gemim, günahlar da tahtalarımdır. Ey oğulcağızım! Durumu böyle olan bir kimse sence nasıl olabilir? Mutlaka günahlar bırakılmalı ve her şeyi bilen Allah'a koşup sığmılmalıdır" demiştir. |
﴾ 20 ﴿