25İman edip yararlı işler yapanlara, altından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! ”Beşaret" (müjde) sevindirici haber, kendisiyle yüzde mutluluk eseri beliren şey demektir. Dolayısıyla anlam: Ey Rasûlüm Muhammed! İnananların kalblerini sevindir, gönüllerini mutlu kıl. Buradaki hitabın Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ve bu manada kendisinden mutlu bir haber gelen herkese olduğu belirtilmiştir. Nitekim Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Karanlıklarda mescid ve camilere gidenleri, kıyamet gününde tam bir aydınlıkla müjdele!" Hazret-i Peygamberin böyle buyurmasındaki amaç, hiçbir zaman bununla belli bir kimseye emir vermek değildir. Aksine bu, müjde ley ebilen herkesedir. İyi ve güzel davranışlarda bulunanları da müjdele. İyi ve güzel davranışlar, Allah için yapılan bütün işleri kapsar. Burada amelin iman olayına atfedilmesinin sebebi, her ikisinin de aynı şeyler olmadığını belirtmek içindir. Ayrıca bir kimsenin müjdeye hak kazanabilmesi için, mutlaka bu iki şeyi, yani iman ve ameli birlikte götürmesi halinde olabileceğine işarettir. Çünkü iman temeldir, sâlih ve güzel amel de temel üzerine kurulan binadır. Dolayısıyla, üzerinde herhangi bir bina bulunmayan temelin bir anlamı yoktur. Hiçbir amel ve iş görmeden cenneti istemek, beyinsizlerin ve bunakların işidir. İşte iman ve ameli birlikte götürenler için içinden ırmaklar akan cennetler vardır. ”Cennet", içinde ürün verebilen ağaçları olan bahçe demektir. İçinde ağaçların ve özellikle hurma ağaçlarının fazla olduğu, ağaç dallarının birbirine girdiği, ve bu dallarla örtülmüş olan yere bu isim verilmiştir. Sanki cennet örtünmüş, gizlenmiştir. Çünkü cennet, saraylardan köşklerden meydana gelmiştir. Aynı zamanda buna ”sevap yurdu" da denilmiştir. Cennete bu ismin verilme sebebi, içinde hiçbir zaman dille anlatılamayacak binaların, odaların ve sarayların yer almasıdır. Çünkü cennet her türlü nimetin ve lezzetin kaynağıdır. Cennet, neden ”cennetler" diye hem çoğul ve aynı zamanda belirsiz (nekre) olarak getirildi? Bunun sebebi ne olabilir? denirse: Buna cevabım şudur: Cennet, tüm sevap yurtlarının adıdır. Dolayısıyla bu, birçok cennetleri kapsar. Çünkü kişilerin, amelleri sayesinde elde ettikleri derecelere göre kendilerine cennet verilecektir. Dolayısıyla her tabakanın bu cennetlerden bir cenneti olacaktır. Ayrıca cennetlerin sayısı sekizdir, isimleri de şöyledir: Daru'l-Celâl (Celal Yurdu), Daru'l-Karar (Karar Yurdu), Daru's-Selâm (Esenlik Yurdu), Adn Cenneti, Me'vâ Cenneti, Huid Cenneti, Firdevs Cenneti ve Naîm Cenneti. Nehir, Mısır'daki Nil Nehri gibi geniş su yatağıdır. Burada maksat orada akan sudur. Eğer: ”Cennetlerin altından ırmakların akışı nasıl mümkün olur?" diye bir soru sorulursa, cevap olarak deriz ki: Bu durum, bir kısım akarsuların kenarında yetiştiğini gördüğün ağaçlara benzer. Mesruk'un rivayetine göre, cennet ırmakları yataksız olarak akar. Öte yandan, bağ ve bahçelerin en güzelleri, ağaçlan gölge veren ve aralarında su akanlarıdır. Çünkü akarsu, en değerli nimetlendendir. Ayrıca, bahçe ne kadar güzel olursa olsun, içinde su bulunmadığı sürece, içinde hiçbir neşe olmadığı gibi, güzel ürünler de vermez. Bu yüzden içinde su bulunmayan bahçeler, ruhsuz heykellere ve cansız resimlere benzer. Cennetteki ırmaklar, şarap, süt, bal ve su ırmakları gibi çeşitlere ayrılır. Cennetlikler, buradaki su nehrinden içtikleri zaman hayat bulurlar. Artık kendileri için ölüm diye bir şey kalmaz. Süt nehrinden içtiklerinde, bedenlerinde bir düzelme ve arınma olur. Bundan böyle eksiklik diye bir şey hissetmezler. Bal nehrinden içtiklerinde, sağlık ve şifaya kavuşurlar ve artık kendilerinde hastalıktan eser görünmez. Şarap nehrinden içtiklerinde ise, içlerinde bir neşe, huzur ve sevinç duyarlar. Sonra da artık üzüntü nedir, bilmezler. Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: 'Bu, daha önce de rızıklandığımız şeydir' derler. Cennette kendilerine, oranın herhangi bir meyvesinden biri yedirildiğinde, bu, tıpkı dünyada bizim yediğimize benziyor derler. Cennet meyvelerinin dünyadakilere benzetilmesi, insanların görür görmez ona karşı meyletmeleri, yabancılık çekmemeleri içindir. Çünkü insan tabiat ve karakter olarak, alışık olduğu şeye eğilim duyar. Eğer alışık olmadıkları bir şey verilmiş olsaydı, insan bu yeni cins şey için, bu, olsa olsa ancak bu kadar olabilir, diye bir kanaate sahip olabilirdi. Ne kadar üstün olsa da, yine böyle düşünebilirdi. Cennet halkı, meselâ bir narı gördüklerinde, bunun görüntü ve hacim bakımından dünyadakine benzer olduğunu söyleyeceklerdir. Sonra cennet narlarından sadece bir tanesinin tüm ev halkını doyurduğunu gördüklerinde bunun üstünlüğü açık, seçik görülür. Bu, daha fazla bir mutluluk uyandırır. Sanki cennetlikler şöyle diyeceklerdir: Bu, tıpkı dünyada bize rızık olarak verilenin aynısıdır. Fakat cennet meyvelerinin bu tadı ve üstünlüğü nereden kaynaklanıyor? Kendilerine, o söylediklerine benzer olan şeyler verilmiştir. Cennet meyveleri renk ve görünüm bakımından dünyadakilere benzer. Ancak bunlardan yediklerinde, tad ve lezzet bakımlarından hiç de onlara benzemediğini göreceklerdir. Çünkü bu meyvelerde çürük veya bozukluk görülmez. Cennet meyveleri tıpkı asınalar gibidir. Biri koparılmca yerine hemen yenisi gelir. Tüm yaratılanlar sadece bir tek üzüm salkımının başına toplansalar, hepsini de doyurur. Kitap ehlinden biri, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelir ve: ”Ey Ebu'l-Kasım! Sen, cennet ehlinin yediklerinden ve içtiklerinden söz ediyormuşsun?" der. Adamın sorusu üzerine Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöye cevap verir: ”Evet! Muhammed'in varlığı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, doğrusu onlardan herhangi birisine yemede, içmede ve cinsel ilişkide yüz adam kuvveti verilecektir." Adam yine sorar: ”Yiyen kimsenin def-i hacete ihtiyacı olur. Halbuki cennette her şey temizlik üzerine kurulmuştur. Orada rahatsızlık verecek bir şeyler yoktur?" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna cevap olarak şöyle buyurur: ”Cennette, cennet ehlinden birisinin ihtiyacı, tıpkı misk gibi bir terden başkası değildir.")12) Onlar için orada tertemiz eşler de vardır ve onlar orada ebedî kalacaklardır. İman edip güzel amel işleyenler için cennette, hayız ve ni tastan arınmış, küçük ve büyük abdest, meni, doğuma bağlı rahatsızlık veren şeyler, doğal olarak var olan kir ve paslar, kötü huylar ve benzeri şeylerden tamamen temizlenmiş, kendilerine dünyadaki gibi rahatsızlık verecek hiçbir şeyi olmayan kadınlar ve huriler vardır. Çünkü bunları tertemiz ve pırıl pırıl kılan, ancak Allah'tır. Bu itibarla cennette rahatsızlık verici hiçbir kötü şey olmayacaktır. Hasan (Basrî) de şöyle der: ”Onlar sizin dünyada beli bükülmüş, hastalıklı kadınlarınız olup, hepsi de dünya kirlerinden arındırılmışlardır." O cennetlikler, cennette sürekli ve diri olarak kalacaklardır. Cennette ölüm yoktur. İkrime şöyle diyor: ”Cennet ehlinin tümü 33 yaşlarında olacaklar. Boylarının uzunluğu altmış arşındır. Hepsi de babaları Hazret-i Âdem'in boyunda olacaklardır. Hepsi de kılsız ve tüysüz, yaratılıştan sürmeli gençlerdir. Cennette tükürük ve buran kiri de yoktur. Cennet ehlinin güzellikleri ve iyilikleri hergün artacaktır. Halbuki dünyadakilerin hergün biraz daha yaşlandıkları ve güçsüz hale geldikleri görülür. Cennetteki ler gençliklerini yitirmeyecekleri gibi, elbiseleri de eskimez." Dikkatinizi şuna çekmek isterim: Duyulara bağlı bulunan tüm bu önemli lezzetler, sadece barınaklara, yiyecekler ve evliliklere özgü olup bunların devamlılık ve sebat üzerine kaim olunca -ki, bir nimet ne kadar büyük ve önemli olursa olsun, eğer bir gün o nimet yok olacaksa, böylesi bir nimet mutluluk yerine elem ve üzüntü verir.- Mü’minler bu nimetlerinin devamlılığı ve cennette sonsuza kadar kalacakları ile müjdelenmişlerdir. Bütün bunların sürekliliği, elbette müminlerin mutluluğunu ve sevincini artırmaktadır. |
﴾ 25 ﴿