26Muhakkak ki Allah, bir sivrisineği ve ondan daha küçüğünü misal vermekten çekinmez. Allah Kur'an'da sinekten, örümcekten söz edip bunlarla müşriklere darb-ı meseller verince, Yehudiler buna güldüler, alay ettiler ve: ”Bu, Allah'ın sözüne benzemez" dediler. İşte bunun üzerine bu âyet nazil olmuştur. Ayette ”haya" (ar-çekinme) ifadesi yer alıyor. Bu, herhangi bir korku, ayıplanma ve kötülenme gibi şeyler yüzünden insana arız olan bir değişiklik ve kırgınlık halidir. Allah bununla onları susturmak istiyor. Çünkü bu, bir benzetme için getirilmiştir. Allah herhangi bir örnek vermek istediğinde, bu bir sivrisinek bile olsa, vermekten kaçınmaz. Bunda çekin ilecek herhangi bir durum yoktur. Bir şeyin küçük ve değersiz olması, onun örnek olarak gösterilmesine engel değildir. Onda, gerçekten örnek olabilecek bir şey varsa, bu yapılır. Bu, bir sivrisinek, bir sinek veya bir örümcek olabilir; küçüklük ve değer açısından bunlardan aşağı da bulunabilir. Şöyle bir soru akla gelebilir: ”Allah, müşriklerin ilâhlarını, örümcek ağına ve sineğe benzetiyor. Allah'ın sivrisinek ve daha aşağı olan bir şeyi örnek olarak vermesindeki amaç nedir? Bu âyette sanki şöyle denmektedir: Allah, sizin ilâhlarınızı sivrisineğe ve bundan da önemsiz olan bir şeye benzetebilir, bundan da çekinmez. Hatta siz örümceği ve sineği bir yana bırakın, Allah, sizin ilâhlarınızı çok daha önemsiz şeylere de benzetir. Bu, Allah için bir kusur değildir. İmam Ebû Man sûr bu konuda şöyle der: ”Cisim ve cüssesi küçük olan varlıkları yaratmasında Allah'ın varlığına ve birliğine olan delil, büyük varlıkları yaratmasındakinden daha çok ve ilginçtir. Meselâ tüm insanlık bir sivrisineği, ya da bir sineği var etmek için bir araya gelseler, bunun ihtiyacı olan ağzı, burnu, gözü, ayak ve elleri yapmaya kalkışsalar, hiçbir zaman buna güç yetiremezlerdi. Belki de, onun çok çok üzerinde büyük kemiklerden oluşan bir cisim tasvir edebilirlerdi, fakat bir sivrisineği asla. Düşünün Allah, bir sivrisineğe, hacminin küçüklüğü ve değersizliğine rağmen, büyük bir filde bulunan bütün organları vermiştir." Allah, lütfü gereği arslanı en güçlü, sivrisineği ve sineği de en güçsüz olarak yaratmıştır. Sonra Rabbim sivrisinek ve sineğe cesaret vermiş. Böylece, insanların yüzlerine ve başlarına doğru çekinmeden uçuşuyorlar, sürekli olarak bunu yapmaktan çekinmiyorlar. İnsanlar onları engellemek için ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar, onlar yine dönüp aynı davranışları yapıyor, onların üst ve başlarına, yüz ve gözlerine konuyorlar. Arslanda ise korkaklığı yaratmış. Bu yüzden o, insanların oturdukları yerden, barınak ve yollarından hep uzakta duruyor. Eğer arslanda, sinek ve sivrisinekteki cesaret bulunmuş olsaydı, tüm insanlar helak olurlardı. İşte Allah, büyük lütfuyla, güçsüzde cesareti, güçlüde de korkaklığı yaratmıştır. Şaşılacak bir başka durum da şu ki, insan bu zayıf varlık karşısında güçsüz, o büyük arslan karşısında da güçlü hale geliyor. Anlatıldığına göre, Halife Me'mun bir gün hutbe okuyordu. Bu sırada gözünün üzerine bir sinek kondu. Sineği kovdu, fakat hayvan döne döne gelerek yine gözüne kondu. Sonunda Halife Me'mun hutbesini kesmek zorunda kaldı. Namazı kıldırdıktan sonra, Basra'nın âlimi Ebû Huzeyl'i getirtti ve : ”Allah sineği neden yarattı?" diye sordu. O da şu cevabı verdi: ”Zalimleri onunla küçük düşürmek için." Halife: ”Doğru söyledin" dedi ve kendisine bir miktar mal vererek ödüllendirdi. Bunun içindir ki, sinek gibi varlıkların yaratılışlarında hikmetler ve yararlar vardır. Kuşeyrî der ki: ”Yaratıcının kudretine nisbetle yaratılma işi, havada uçuşan bir zerreden de daha önemsizdir. Çünkü Allah katında, kudret açısından, Arş'ı yaratmakla, sivrisineği yaratmak arasında bir fark yoktur. Allah için Arş'ın yaratılması zor gelmediği gibi, sivrisineğin yaratılmasının da çok daha kolay olduğu söylenemez. Çünkü Allah'a göre zor ve kolay diye bir şey yoktur. Allah bu gibi şeylerden münezzehtir." Artık iman edenler, onun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Kur'an'a ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e inanmış olanlar, sivrisinek ve sinek gibi şeylerle mesel getirmenin hak ve gerçek olduğunu bilir ve inanırlar. İnkâra kalkışmazlar. Bunlar üzerinde düşünürler ve kesin olarak büyüğü de küçüğü de yaratanın Allah olduğunu bilirler. O'nun kudreti karşısında bunların hepsi eşittir. Bunların hepsine iman ederler. İnkâr edenler ise: 'Allah bu misalle ne demek istedi?' derler. Bunların başında Yehudilerle müşrikler gelir. Bunlar, Allah'ın bu önemsiz ve kötü şeyleri misal getirmekten amacı nedir? diye konuşurlar. ”Allah bunlardan başka örnek olarak verecek bir şey bulamadı mı?" gibi sözler söylerler. Allah (celle celalühü), buna cevap olarak şöyle buyurur: Onunla birçoğunu şaşırtır ve yine onunla birçoğunu doğru yola getirir. Onunla ancak, fâsiklan saptırır. Allah, verdiği bu örneklerle birçok kimseleri haktan bâtıla saptırır. Burada saptırma, Allah'a isnad ediliyor. Bu. Allah'ın her şeyin yaratıcısı olması bakımındandır. Yoksa, Allah'ın onları saptırdığı gibi yanlış bir anlam sözkonusu değildir. Burada kulların o işi yapma, tercih etme ve kazanma bakımından işleri ve veballeri kendilerine aittir. Kâfirler böyle bir örneği gördüklerinde adeta çıldırırlar, sapıklıklarını giderek artırırlar. Fakat mü'minler, bu gibi örneklere baktıklarında, imanları artar. Yani bu örnekleri gören kimi insanlar sapıklığı tercih ederken, mü'min olanlar da hidayeti seçerler. Kaldı ki, bu tür örnekler dolayısıyla yollarını sapıtacak ve yalanlamaya gidecek olanlar sadece fasıklar ve kâfirlerdir. Buradaki fasıklardan maksat, Allah'ı inkâr eden ve O'nun emrinin dışına çıkanlardır. Çünkü fısk ve fâsıklık, büyük günahlar işlemek suretiyle Allah'a itaatten dışarı çıkmaktır. Küçük günahları işlemekte ısrar etmek de fısktır. |
﴾ 26 ﴿