125Ey Rasûlüm Muhammed! Hatırla ki, biz Kabe'yi hac ve umre dolayısıyla gelen insanlar için bir toplantı ve emniyet yeri yaptık. İnsanlar ziyaret için sürekli olarak buraya gelir giderler. Aynı zamanda burası bir güven yeridir. Çünkü müşrikler Harem'de bulunan kimselere saldırmazlar ve : ”Ev Allah'ın evi, orada bulunanlar da Allah ehlidir" derlerdi. Bir adam Harem içinde babasının katilini bile görse, ona saldırmaz; ancak onun etrafında saldırırdı. Onlar bu özelliği Hazret-i İsmail'in dininden miras almışlar ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) dönemine kadar da bunu sürdürmüşlerdi. 'İbrahim'in makamını... Hazret-i İbarihim'in makamı, iki ayağının izinin bulunduğu taş, ya da Beytullah'ı yükseltirken üzerinde durup bastığı yerdir. Günümüzde de aynı adı taşımaktadır. Namazgah edinin' yani orayı namaz kılacak bir mevzi kılın dedik. Rivayete göre Hazret-i İbrahim, oğlu Hazret-i İsmail'le eşi Hacer'i buraya getirerek Mekke'de bıraktı. Bunun üzerinden bir süre geçtikten sonra Cürhüm kabilesi de buraya yerleşti ve İsmail bu kabileden bir kızla evlendi. Hacer de öldü. Hazret-i İbrahim, hanımı Sâre'den, eşi Hacer'in yanına gitmek için izin istedi. O da kendisine izin verdi. Ancak oraya vardığında atından inmemesi şartını koştu. Hazret-i İbrahim Mekke'ye geldi, fakat eşi Hacer ölmüştü. Hemen oğlu İsmail'in evine gitti. Gelinine, kocasının nerede olduğunu sordu. O da, avlanmaya gittiğini söyledi. Çünkü Hazret-i İsmail, zaman zaman Harem'den çıkarak avlanmaya giderdi. Hazret-i İbrahim, gelinine: ”Yanında ikram edeceğin bir şey var mı?" diye sordu. Gelini de, bir şeyin bulunmadığını söyledi. Bunun üzerine Hazret-i İbrahim, nasıl geçindiklerini sordu. Kadın: Biz, hep sıkıntı ve zorluk içindeyiz" diye şikâyette bulundu. Hazret-i İbrahim bunun üzerine: ”Kocan eve geldiğinde, selâmımı ve kapısının eşiğini değiştirmesini söylediğimi ilet" dedi. -Bunun anlamı, ”seni boşasın, çünkü ona eş olabilecek bir kadın değilsin" demekti.- Hazret-i İbrahim ayrılıp gittikten sonra Hazret-i İsmail eve döndü ve babasının güzel kokusunu duyarak eşine: ”Buraya birisi mi geldi?" diye sordu. Yaşlı bir adamın geldiğini söyledi ve onu tarif etti. Konuşurken yüzünde küçümseyici bir eda vardı. İsmail: ”Peki bir şey söyledi mi?" diye sordu. Eşi: ”Kocana selâmımı ve kapısının eşiğini değiştirmesini söylediğimi ilet"dedi. Hazret-i İsmail: ”O gelen babamdı. Benden seni boşamamı istemiş. Artık ailene git" dedi ve onu boşadı. Bu kabileden bir başkasıyla evlendi. Hazret-i İbrahim, bir süre eşi Sâre'nin yanında kaldıktan sonra tekrar eşinden izin isteyip İsmail'i ziyaret edeceğini bildirdi. Eşi Sâre de, gittiğinde atından inmemek şartıyla izin verdi. Hazret-i İbrahim oğlu Hazret-i İsmail'in kapısına kadar geldi. Gelini Hazret-i İsmail'in hanımına, kocasının nerede olduğunu sordu, O da: ”Avlanmaya gitti, inşaallah dönmek üzeredir. Atından in, Allah sana rahmetini ihsan etsin" dedi. Hazret-i İbrahim gelinine: ”Yanında ikram edeceğin bir şey var mı?" diye sordu. O da, evet, dedi. Hemen bir miktar süt ve et getirdi. Bu arada Hazret-i İbrahim, gelinine geçimlerini sordu. Gelini: ”Biz hayır ve bolluk içindeyiz" dedi. Hazret-i İbrahim ona bereket içinde olmaları duasında bulundu. Eğer o gün buğday, ya da arpa ekmeği veya hurma getirmiş olsaydı, yeryüzünün çoğu buğday, arpa, ya da hurmayla dolardı. Hazret-i İbrahim, ona şöyle dedi: ”Kocan geldiğinde, ona selâmımı ve evinin eşiğinin düzeldiğini söylediğimi bildir" dedi. Hazret-i İsmail eve döndüğünde, babasının kokusunu hissetti ve hanımına: ”Sana kimse geldi mi?" dedi. O da: ”Evet, yaşlı biri geldi. İnsanların en güzel yüzlüsü, en güzel kokulusuydu. Bana da şunları şunları söyledi" dedi. Hazret-i İsmail: ”Gelen babamdı, kapımın eşiği de sensin. Bana seni iyi tutmamı söylemiş, emretmiş" dedi. Hazret-i İbrahim oğlu İsmail'den bir süre ayrı kaldıktan sonra, bir gün tekrar ona geldi. Bu sırada İsmail, Zemzem kuyusu yakınında bir ağacın gölgesinde ok yontuyordu. Babasını görünce, hemen ayağa kalkarak onu bir çocuğun babaya göstermesi gereken saygıyla karşıladı. Bu sırada Hazret-i İbrahim oğlu İsmail'e: ”Allah, bana bir şey yapmamı emretti. Bu konuda bana yardımcı olur musun?" dedi. İsmail de, bu konuda ona yardım edeceğini söyledi. Hazret-i İbrahim: ”Rabbim bana, burada bir ev yapmamı emretti" dedi. Bunun üzerine evin temellerini yükselttiler. Hazret-i İsmail taş taşıyor, Hazret-i İbrahim de binayı yapıyordu. Bina yükselince sözkonusu taşı getirdi. Basması için ayağının altına koydu. Hazret-i İbrahim, dikilen taşın üzerine çıkıp binayı yapmaya başladı. Hazret-i İsmail de onun eline taş uzatıyordu. Bu sırada her ikisi şöyle duâ ediyorlardı: ”Ey Rabbimiz! Bunu bizden kabul et. Şüphesiz sen, çok iyi işiten ve çok iyi bilensin." (Bakara: 127) (57) Kabe'nin yapımı bitince, Hazret-i İbrahim'e: ”İnsanları hacca çağır" denildi. Hazret-i İbrahim: ”Ben dağlar arasındayken ve yanımda hiçbir kimse yokken nasıl çağırabilirim?" diye sordu. Allah ise: ”Seslenmek senden, duyurmak ve ulaştırmak bizdendir" buyurdu. Bunun üzerine Hazret-i İbrahim Ebû Kubeys dağına çıktı ve bu taşın üzerine bastı. Bu taş, Hazret-i Nuh Tufanında Ebû Kubeys dağında iyice gizlenmiş, kaybolmuştu. İşte bu taş, dünyadaki tüm taşları geçecek şekilde yükseldi. Allah, İbrahim için tüm yeryüzünü bir sofra gibi topladı. Hazret-i İbrahim de: ”Ey müslüman lar topluluğu! Şüphesiz Rabbin iz sizin için bir ev yaptı ve size orayı haccetmenizi emretti" dedi. Böylece babalarının sulbünde ve analarının rahminde olan tüm insanlar, bu çağrıya olumlu cevap verdiler. Buna o gün bir defa cevap veren bir kez, on defa cevap veren de, on defa hacca gider. İbrahim'e ve İsmail'e şöyle emrettik: Yani her ikisine de kesin direktif ve ültimatom verdik. Ayetteki ”ahd" kelimesi, emir ve vasiyet anlamındadır. Nitekim ”falancaya ahdetti" demek, ona emir ve tavsiyede bulundu demektir. Öte yandan yüce Allah'ın: ”Ben size ahdetmedim mi?" (Yasin: 60) sözü de bu anlamdadır. 'Evimi, tavaf edenler, çevresini ziyaret edenler, orada oturanlar, orada yerleşenler rükû ve secde edenler için yani namaz kılanlar için temizleyin. Âyetteki ”tavaf edenler''den amaç, dışarıdan hac için gelenler, ”orada oturanlar" darı amaç, harem halkıdır. Namaz kılanlara ”rükû ve secde edenler" denmesi de, bu iki şeyin namazın temel rükünlerinden olmasındandır. Öte yandan Mescid-i Haram'da oturup Kabe'ye bakmak bile, makbul ve kutsal ibadetlerden sayılmıştır. Nitekim Hazret-i Peygamber: ”Kuşkusuz yüce Allah her gün bu Kabe'ye yüzyirmi rahmet indirir. Altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlara ve yirmisi de ona bakanlara paylaştırılır,"m buyurmuştur. Âyetteki Kabe'yi temizleme emri, onu putlardan ve pisliklerden temizlemek ve çevresinde bu tip şeylerin barındırılmasını engellenmekle ilgilidir. Yüce Allah'ın: ”Evimi temizleyin" buyruğu içine, Allah'ın yeryüzündeki tüm evleri (mescitleri) girmektedir. Temizlenmeleri ve temiz tutulmalarıyla ilgili hüküm tıpkı Kabe konusundaki hüküm gibidir. Burada özellikle Kabe'nin zikredilmesi, o zaman orada başka bir mescidin bulunmaması dolaylıyladır. |
﴾ 125 ﴿