129

Rabbimiz! İçlerinden, yani çocuklarımız olan müslüman ümmeti içinden

onlara âyetlerini okuyacak tevhid ve nübüvvetin delillerini içeren vahyi onlara duyuracak

kitab'ı ve yani Kur'an'ı, kendisiyle nefislerinde gerçek tanımayı ve şer'î hükümleri kemale erdirecekleri

hikmeti öğretecek... İbn Düreyd şöyle diyor: ”Sana ibret veren, seni olgunluğa çağıran, çirkinlikten uzaklaştıran her söz, hikmet'tir."

Ve onları ellerinden geldiği kadar

kötülüklerden temizleyecek yani şirk pisliklerinden ve isyanın her türünden arındıracak

bir peygamber gönder. İçlerinden bir peygamberin gönderilmesi, onun kendilerinden olmasını gerektirmez. Nitekim Hazret-i İbrahim ve İsmail neslinden, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)den başka peygamber gönderilmemiş ve onların duaları, Hazret-i Muhammed peygamber gönderilerek kabul edilmiştir.

Rivayete göre ona: ”Duan kabul olundu. O, ahir zamanda gelecektir" denilmiştir. Hadiste: ”Şüphesiz ben Allah katında, henüz Adem'in balçık olduğu bir zamanda 'peygamberierin sonuncusu' olarak yazıldım. Size simdi benimle ilgili ilk önemli şeyi haber vereceğim: Ben, babam ibrahim'in duası, isa'nın müjdesi, annemin hamileliği sırasında, kendisinden bir nurun çıkarak onunla bütün Şam saraylarının aydınlandığı şeklinde gördüğü rüyasıyım" (59) buyurularak, Hazret-i İbrahim'in bu duası belirtilmiştir.

Hazret-i İbrahim, âyette geçen bu üç duâ ile Allah'a yalvardıktan sonra, sözünü Allah'a karşı yaptığı şu övgüyle bitiriyor:

Şüphesiz sen her şeye galip ve üstün olan, asla gücüne karşı konulamayan

Azîz'sin ve yalnızca hikmet ve faydalarla dolu olan işler yapan

Hakîm'sin.' Allah, zatı itibariyle Azız ve Hakîm'dir. O'nun dışındaki her şey de nefsi itibarıyla zelil ve cahildir.

İmam Gazzalî şunları söylemektedir: ”Aziz, benzeri az olan, kendisine şiddetle ihtiyaç duyulan, erişilmesi zor olan şeydir. Bu üç niteliği kendisinde toplamayan şeye ”Aziz" adı verilemez. Çünkü nice az bulunan şeyler vardır ki, değeri büyük ve faydası çok olmadıklarından ”aziz" diye adlandırılmazlar. Ayrıca nice önemli, yararlı ve benzersiz şeyler vardır ki, kendilerine ulaşmak ve onları kavramak zor olmadığından, yine ”azız" olarak adlandırılmazlar. Meselâ güneş ve dünya, benzerleri bulunmayan, pek çok yararları olan ve kendilerine şiddetle ihtiyaç duyulan iki varlık oldukları halde, kendilerine ulaşmak, yani onları görüp kavramak zor olmadığından ”aziz" diye nitelendirilemezler. Şu halde ”aziz" diye nitelendirilebilmek için, sözü edilen üç ana anlamın bir araya gelmesi zorunludur.

Hikmete gelince, en değerli ve en üstün şeyleri, en yüce ilimlerle tanımaktır. Varlıkların en yücesi, bizzat Allah'tır. O'nun künhüne erişilemez, bir başkası O'nu olduğu gibi tanıyamaz. O mutlak Hakîm'dir. Çünkü O, en değerli şeyleri en değerli ilimlerle bilir. Nitekim, sanatların inceliklerini ve güzeliklerini bilen, sağlam ve pürüzsüz yapan kimseye Hakîm denir. Bir kimse her şeyi tamsa fakat Allah'ı tanımasa, ”Hakîm" adını almaya lâyık olmaz. Çünkü o, varlıkların en yüce ve değerlisini tanımamaktadır. Hikmet, ilimlerin en yücesidir. İlmin yüceliği ise konusunun yüceliğiyle ölçülür. Kime hikmet verilmişse, ona çok hayır verilmiştir. Meselâ bunun örneklerini peygamberlerin efendisi Hazret-i Peygamber'in sözlerinde bulabiliriz: ”Hikmetin başı, Allah korkusudur. ”“Akıllı kimse nefsini hesaba çekip ölümden sonrası için çalışan, âciz kimse ise nefsini hevasına uydurup sonra da Allah'dan lütuf ve ikram bekleyendir."ım ”Az olup da yeten, çok olup da oyalayan (ve nimetin şükrünü unutturan) şeyden daha hayırlıdır". ”Said, yani mutlu kimse, başkasının durumundan ders alabilendir." İşte bu ve benzeri sözlere hikmet adı verilir, sahibine de Hakîm denir."

129 ﴿