158

Şüphesiz ki, Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Safa,

Mekke'deki bir tepe adı olup, ”safiyullah" lakabını taşıyan Hazret-i Âdem üzerinde oturduğu için bu adla adlandırılmıştır. Merve de, tıpkı Safa gibi, Yine Mekke'de bir tepenin adıdır. Bu iki tepe, Allah'a taatın alâmetlerindendir. Çünkü ister vakfe yerleri, ister sa'y yerleri, ister kurban kesme yerleri olsun, Allah hepsini belli ibadetleri yerine getirmemiz bakımından tanıyabilmemiz için birer alâmet kılmıştır.

Rivayete göre Safa tepesinde, İsaf adı verilen insan şeklinde bir put vardı. Merve tepesinde de, kadın şeklinde bir put bulunuyordu. Bunun adı da Naile'ydi. Cahiliye halkı, Safa ile Merve arasında sa'y ederlerken saygı gösterisinde bulunmak amacıyla bu iki puta dokunurlardı. İslâm gelip putlar kırılınca, Müslümanlar bu iki tepe arasında sa'y etmekten çekindiler. Çünkü bu, bir cahiliye âdetiydi. Ancak Allah, bu iki tepe arasında tavaf etmelerine izin verdi ve bunların Allah'ın alâmetlerinden olduğunu bildirildi.

Safa ile Merve arasında sa'y etmenin hikmeti, Hazret-i Hacer'in meşhur sıkıntı döneminde, bu iki tepe arasında gidip gelmesi olayına dayanmaktadır. Bilindiği gibi Hazret-i Hacer ve oğlu İsmail, susuzluk içindeyken Hacer, bu iki tepe arasında su aramak için koşmuş, bir tepeden diğerine çıkmış, her tepeye çıkışında da duâ etmişti. Bunun üzerine Allah, kendisine Zemzem suyunu ikram etti ve duasını kabul buyurdu. İşte Allah bu sa'yi tâ kıyamete dek tüm müslamanlara taat görevi olarak verdi. Her mükellef bu görevi yapacaktır.

Kim, hac için Kabe'yi ziyaret eder veya umre yaparsa ”hac", sözlükte kasdetmek, yönelmek; ”umre" ise ziyaret anlamınadır. Nitekim bildiğimiz hac ve umrede de kasdetme ve ziyaret vardır. Hac ve umre esnasında

Bunların ikisini de tavaf etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü bir kısım Müslümanlar, bir cahiliye adeti olduğu gerekçesiyle bunun günah olduğunu sanıyorladı. İşte yüce Allah bu âyetle, bunun günah olmadığını belirtiyor.

Bir kimse kendi isteğiyle fazladan hayır yaparsa, muhakkak ki Allah, şükrün karşılığını çok veren ve her şeyi bilendir. ”Kendi isteğiyle" ifadesinden amaç, herhangi bir baskı ve zorlama olmadan yapılan iştir. Yani her kim, herhangi bir zorlama olmadan, kendi isteğiyle, Allah'a yakınlaştırıcı davranışlarda bulunursa, kuşkusuz yüce Allah onun bu tür davranışını karşılıksız bırakmayacaktır. Çünkü Allah, söz konusu kimsenin niyetini bilir ve onun karşılığını en güzel bir şekilde verir.

Bu âyette, farz olduğu gibi, nafile ibadet yapmaya da bir teşvik vardır. Buna göre yüce Allah, bir tek nafileyi bildiği ve karşılıksız bırakmadığına göre, daha fazlasını nasıl bilmesin veya karşılıksız bıraksın? Öte yandan kişinin oruçla nefsine hakim olduğu, zekâtla kötülüklerden arındığı, namazla ruhanî bir mertebeye çıktığı ve hac ile Allah'a kavuştuğu, bilinen bir gerçektir.

Bir kısım âlimlere göre kervansaraylar gibi hayırlı kurumlar yapıp Müslümanların yararına sunmak, ikinci kez hacca gitmekten daha hayırlıdır. Ayrıca nafile hac, nafile sadakadan daha faziletlidir. Farz olan hac görevini yerine getirmekse, anne ve babaya itaattan önce gelir. Ancak nafile hac öyle değildir. Buna göre akıllı olan kimse, Kabe'ye yönelir ve onu ziyaret eder. Eğer maddi durumu müsait değilse, kendisine fırsat vermesi için Allah'a yalvarır. Kısacası insan, yalnız bedeniyle değil, kalbiyle de, gayb olan ilâhi yöne yönelmek zorundadır.

158 ﴿