196

Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Hac ibadeti, güç yetirenler için ittifakla farzdır. Umre ise, Ebû Hanife'ye göre sünnettir Ancak, tıpkı nafile namaz gibi, başlanıldığında tamamlanması gerekir. Söylenmek istenen şudur: Bu iki ibadetten herhangi birisine başlayan kimse onu tamamlasın. Çünkü başlanılması vacip olmadığı halde, başlanıldıktan sonra bitirilmesi gereken ibadetler vardır. Âyette ”Allah için" ifadesiyse bu işin sırf Allah için yapılması gerektiğini vurgulamak içindir. Çünkü araplar haccı bir araya toplanıp gösterişte bulunmak ve çeşitli panayırlar kurmak amacıyla yaparlardı. Oysa bunlardan hiçbiri Allah'a taat ve yakınlaşma amacına yönelik değildi. İşte bunun için yüce Allah haccı, kendi rızâsı için yerine getirilmesi amacıyla farz kılmış ve gereği gibi yerine getirilmesini istemiştir. Buna göre âyetin anlamı şöyle oluyor: Hac ve umrenin rükün ve şartlarını ve diğer fillerini, Allah'ın rızâsını gözeterek ve meşru olarak yerine getirin. Yapılacak şeylerden hiç birini ihlâl etmeyin. Bu iki ibadeti yaparken ihlas ve samimiyetten ayrılmayın. Onlara her hangi dünyevî bir amaç katarak ibadetinizi bulandırmayın. Onun için gerekli olan nafakayı helâl yoldan elde edin.

Haccın rükünleri beştir: 1- İhram, 2- Arafat'ta vakfe 3- Tavaf, 4- Safa ile Merve arasında Sa'y, 5- Başı tıraş etmek veya saçı kısaltmak.

Haccın rüknü, ihramdan çıkmanın ancak kendisinin yapılmasından sonra mümkün olduğu şeylerdir. Haccın vacipleriyse, yapılmadıkları zaman kurbanla telâfi edilen şeylerdir. Haccın sünnetleriyse, terkedilmeleri halinde bir şey gerekmeyen görevlerdir. Umrenin de birtakım rükünleri, vacibleri ve sünnetleri vardır.

Umrenin rükünleri dörttür: 1- İhram, 2- Beytullah'ı tavaf, 3- Safa ile Merve arasında Sa'y, 4- Tıraş.

Hacda ihramdan çıkış ikidir ve bunun da üç sebebi vardır:

1- Kurban kesme günü denilen Yevm-i Nahr'da Akabe Cemresini taşlamak

2- Ziyaret tavafı,

3- Tıraş.

İşte bu üç şeyden ikisi meydana geldiği zaman ihramdan birinci çıkma olayı, üçüncüsü gerçekleştiği zaman da ihramdan ikinci çıkma olayı meydana gelir. Birinci çıkıştan sonra, cinsel ilişki dışındaki tüm yasaklar, ikincisinden sonra ise yasakların tamamı ortadan kalkar.

Hac ve umrenin üç şekilde yapılacağı konusunda ümmetin ittifakı vardır: İfrad, Temettü ve Kıran.

İfrad haccı şöyle yapılır: Sadece hac niyetiyle ihrama girilir, hac bittikten sonra ihramdan çıkılıp yeniden Hill bölgesinden, yani mikat mahalleliyle Harem bölgesi arasındaki yerlerden umre için ihrama girilir.

Temettü haccı da şöyle yapılır: Hac mevsiminde, umre niyetiyle ihrama girilip umreyle ilgili görevler yerine getilir. Ardından Mekke'de hac için ihrama girerek aynı yıl hac da yapılır.

Kıran haccının yapılış şekli ise şöyledir: Hac ve umreye birlikte niyet ederek ihrama girilir ve hac menasiki yerine getirilir. Bu arada umre de yapılmış olur. Çünkü umreyle ilgili görevlerin tümü, hac görevleri arasında da vardır. Ancak haccın tüm görevleri umrede yoktur. Ya da umre ihramına girer, sonra da buna bağlı olarak ve henüz tavafa başlamadan hacca da niyet eder.

Böylece ikisini beraber yerine getirmiş olur. Bize göre bunların en faziletlisi Kıran haccıdır. Nitekim, hadiste de şöyle buyurulmuştur: ”Hac ile umreyi beraber yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşü eriterek kir ve pasını çıkarıp attığı gibi, fakirlik ve günahları önlerler (eritirler). Kabul edilen haccın karşılığı da ancak cennettir. ”)

Eğer hacdan menolunursanız size gücünüzün yettiği bir kurban gerekir. Eğer herhangi bir hastalık, düşman, zayıflık, nafaka ve binitinin bulunmaması veya bunun gibi şeyler yüzünden ihramdan sonra iki nüsükten birini yapmaktan menedilirseniz, bu durumda, kolayınıza gelebilen bir kurban kesmeniz gerekir. Âyette kurban olarak verdiğimiz kelime ”hedy" dir. Bunun başında yer alan ”min" cer edatı, ya ”bazı" anlamında ya da açıklama için (beyâniyye)dir. Yani bir hedy (kurban) veya hedyden oluşanı demektir. Hedy, Allah'a yakınlaşmak maksadıyla Beytullah'a gönderilen kurbanlık hayvan demektir. Bunun en aşağısı bir koyun, ortası sığır ve en büyüğü de devedir. Bu, Beyt'ine göndermek suretiyle kulun Rabbine gönderdiği bir hediyedir.

Buna göre âyetin anlamı şu olur: İhramlı bulunan kimse, eğer bir engelle karşılaşır da, ihramdan çıkmak isterse, bu durumda, engelle karşılaştığı yerde kesmek üzere deve, sığır veya davardan herhangi birisini kurban edebilir. Bu görüş Şafiî'ye aittir. Biz Hanelilere göreyse, kurbanlığın Harem bölgesine götürülmesi gerekir. Bu arada götürülen kurbanlık için eline bir işaret koyar, böylece hangi gün kesileceğini bilmiş olur. O gün gelince, kurbanı kesilmiş kabul ederek:

Bu kurban, yerine varmadan başınızı tıraş etmeyin âyeti gereğince ihramdan çıkar. Yani bu, başlarınızı, gönderilen kurbanlığınızın hareme ulaştığına, yerine götürüldüğüne dair bilgi sahibi oluncaya dek traş etmeyin demektir. Çünkü kesilmesi gereken kurbanlığın, kesileceği yere ulaşması gerekir. Âyette geçen ”mahill" kelimesi, inmek ve konmak anlamınadır. Zaman ve yer anlamında da kullanılır. Nitekim ”mahillu'd-deyn" deyimi, borcun ödeme zamanı demektir. ”Mahillu'l-hedy" ise içinde hedy kurbanının kesilmesinin helâl olduğu yer demektir. Bize göre ”Sonra varacakları yer, Beyt-i Atik (Kabe) tir" (Hac: 3) âyeti gereğince, bunun yeri Harem'dir. Çünkü âyette geçen ”Beyt-i Atik" Harem'in tümünü ifade eder. Çünkü hepsi de Beyt'e tabidirler. Bu hüküm, ister ifrad, ister kıran, ister temettü haccı, ya da umre yapsınlar tüm hacılar içindir. Yani kurban kesilmeden başlarını tıraş etmeleri caiz olmaz. Şüphesiz bu, Mina'da mahsur kalmamışlarsa, böyledir. Tıraş olmak, saçı kısaltmaktan daha faziletlidir. Tıraşta saçın dörtte birini kesmek yeterlidir. Ancak haçta, Rasûlullah'a uymak için saçın tamamını tıraş etmek çok daha iyidir. Fakat haccın dışında Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) saçım tıraş etmez, kısaltırdı. Saçını nadiren tıraş eder çoğu zaman da saçını kısaltırlardı.

Sizden kim hasta olur yani ihramlı bulunduğu halde, herhangi bir rahatsızlık ve hastalık nedeniyle saçını tıraş etmek zorunda kalırsa

veya başında bir yara, bit veya baş ağrısı gibi

bir rahatsızlık bulunursa, tıraş olabilir. Yani kurbanını kes inceye kadar ihramda olmaya devam eder. Ancak saçını tıraş etmek zorunda kalır ve sonunda da tıraş ederse,

ve bunun için üç gün

oruç tutmak veya altı miskin ve yoksula, her biri için yarım ölçek buğday olmak üzere

sadaka vermek veya kurban kesmek suretiyle fidye verir. Bu kurbanlığın en büyüğü deve, ortası sığır ve aşağısı da koyundur. Ayette geçen ”ev" (veya) ifadesi muhayyerlik bildirir. Yani kişi bunlardan birini yapmakta muhayyerdir.

Eğer emniyet içinde yani korkulardan güvence içinde

iseniz, hastalığınızdan kurtulmuşsanız, siz bir güven ve genişlik ortamındaysanız, mahsur değilseniz, kuşatılmamışsanız

hac zamanına kadar umre yapana, gücünün yettiği bir kurban gerekir. Yani hac aylarında hac yaparak Allah'a yaklaşmak suretiyle yararlanmadan önce umre yapmak suretiyle Allah'a yakınlaşmak isteyen, yani kıran haccı yapan ya da umre ihramından çıktıktan sonra hac için ihrama girmeden ihram yasaklarını işleyen, yani ihramlıyken yapamayacağı şeyleri yapan kimse, (yani temettü haccı yapan), bu fiillerden dolayı, gücünün yettiği bir kurbanı keser. Temettü haccı yapan bu kimse, Ebû Hanife'ye göre söz konusu kurbanı bayramın birinci günü keser ve tıpkı normal kurban gibi, kendi kurbanının etinden yiyebilir.

Kurban yani hedy

bulamayan kimseye hac sırasında yani hac vaktinde ve hac aylarında, umre ihramıyla hac ihramı arasında

üç gün oruç tutması gerekir. Bunu isterse peşpeşe, isterse ayrı ayrı günlerde tutar. En faziletli olanı da Zilhiccenin yedinci, sekizinci ve dokuzuncu günleri tutmaktır. Çünkü Yevm-i Nahr'da ve teşrik günlerinde oruç tutmak sahih değildir.

Döndükten sonra yani hacla ilgili işleri ve amelleri bitirip ayrıldığında

da yedi gün oruç tutması gerekir. Bu, hacda tutulan üç günlük oruçla, dönünce tutulan yedi günlük orucun toplamı

tam on gündür. Arapların çoğu hesap yapmasını bilmezlerdi. Dolayısıyla bir kimse arkadaşına değişik sayılarla hitap ettiğinde, daha kolay anlaması için bunların toplamını da bildirirdi. Âyette de böyle bir fayda gözetilmiştir. Âyette geçen ”tam" kelimesi ”on" sayısını pekiştiren bir sıfattır. Çünkü sıfat, çoğunlukla pekiştirme için kullanılır. Nitekim ”ilâheyn" kelimesi iki ilâhı ifade ettiği halde, hemen arkasından, pekiştirme amacıyla ”isneyn" denilerek bu husus ayrıca sayıyla belirtilmiştir. Öte yandan genelde önemli hususlarda pekiştirme yoluna başvurulur. Burada da özellikle tutulacak orucun gün sayısı vurgulanmış ve bunun mutlaka yerine getirilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.

Bu hüküm... Hanefi mezhebine göre bu, bizzat temettuun kendisine işarettir, Safîye göre de temettuun hükmüne işarettir. Bu ise, hedy kurbanının gerekli olduğudur.

Ailesi Mescid-i Haram çevresinde oturmayan kimse içindir. Bu kurban kesme zorunluluğu, ailesi Mekke'de oturmayanlar içindir. Âyette ”aile"nin zikredilmesi genel olarak insanın, ailesinin bulunduğu yerde oturmasındandır. Dolayısıyla ”aile"sinin oturması, kendisinin oturması demektir.

"Mescid-i Haram'da oturanlar" bizim mezhebimize göre Mekke halkıdır ve evleri Mikat sınırları içinde bulunanlar demektir. Bunlar için temettü ve kıran haccı yoktur. Bunlardan temettü veya kıran haccı yapanlar için cinayet demi (kurban) gerekir ve bunun için kestikleri kurbanların etinden yiyemezler. ”Mescid-i Haram 'da oturanlar"m, hac ayları dışında umre yapmaları gerekir. Bunlar, hac aylarını hacca ayırmalıdırlar. Kıran ve temettü haccı yapan afakîler, yani Mikat sınırları dışından gelenlerin demi, nüsüktür, yani hac kurbanıdır. Dolayısıyla bundan yiyebilirler. Şafiî'ye göre ”Mescid-i Haram'da oturanlar", Harem halkı ve namazlarını seferi kılabilecek bir uzaklıkta olmayanlardır.

Emir ve yasaklarına dikkat etmekte ve özellikle de hac konusunda.

Allah'tan korkun ve bilin ki, korkmayanlar için

Allah'ın cezası şiddetlidir. Çünkü azap hakkındaki bilgi sizi isyandan uzaklaştıracaktır.

Ayrıca her kalb, Rabbi tanımaya elverişli olmadığı gibi, her nefis Rabbin hizmetine uygun olmayabilir ve her iyi mal da Rabbin hazinesine uygun gelmeyebilir. O halde ey kul! Durumunu düzeltmeye bak. Eldeki varlığın ve malınla cömert ol. Eğer malın yoksa, bedenen yardım et. Eğer senin bu iki konuda da imkânın varsa, o zaman her ikisini de devreye sok. Görmez misin, İbrahim (aleyhisselâm), malını konuklarına nasıl verdi? Canını ateşe nasıl attı? Çocuğunu nasıl kurban etti? Kalbini Rahmana nasıl teslim etti? Bunları bilmez inisin? Onun cömertliği karşısında melekler bile şaşakalmışlar, Allah da kendisine Halillik (dostluk) ikramında bulunmuştur. Allah bu konuda şöyle buyuruyor: ”Allah, İbrahim'i bir dost edinmişti." (Nisa: 125)

Malik b. Dinar şöyle diyor: ”Mekke'ye doğru yola çıktım. Yolda bir genç gördüm. Gece olunca bu genç yüzünü göğe kaldırıyor ve şöyle yakarıyordu: ”Ey taatların kendisini sevindirdiği ve isyanların kendisine zarar vermediği Rabbim! Bana, seni sevindiren şeyi ver, sana zarar vermeyen şeylerden beni bağışla." İnsanlar ihram giyip de, birlikte telbiye getirdiklerinde, kendisine, neden telbiye getirmediğini sordum. Bana: ”Ey yaşlı kimse, bu telbiye beni gelecek günahlardan, eskiden işlenmiş suç ve masiyetlerden kurtaramaz. Ben,"lebbeyk" diye telbiye getirirken bana, ”Senin Lebbeyk'ine de, mutlu olsununa da gerek yoktur. Senin sözünü dinlemek ve sana bakmak istemiyorum, denilmesinden korkmaktayım" diye cevap verdi. Sonra telbiye getirmeye başladı. Kendisine bir daha ancak Mina'da rastladığım sırada şöyle yakalıyordu: ”Allah'ım, beni bağışla! Herkes kurbanlarını kestiler ve sana yaklaştılar. Benimse, nefsimden başka, beni sana yaklaştıracak bir şeyim yok! Ne olur, bunu benden kabul buyur." Sonra bir çığlık attı ve cansız bir şekilde yere düştü." Allah'ım! Bize kereminin kemaliyle muamele et ve bizleri en yüce katına ve haremine ulaştır!

196 ﴿