91İnkâr edip kâfir olarak ölenlerin hiçbirinden, yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse bile, kabul edilmeyecektir. Burada, ”yeryüzü kadar altın"'dan maksat, çokluktur. Yani bir inkarcının, mal ve mülkü ne kadar çok olursa olsun, kıyamet gününde Allah'ın azabından hiçbir şeyle ve hiçbir şekilde kurtulma imkânı bulamıyacaktır. Burada inkarcıların, cezadan kendilerini kurtarabileceklerinden ümitlerini kesmeleri gerektiği beyan edilmektedir. Onlar için acıklı bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur ki, kendilerinden bu azabı kaldırsın veya hafifletsin. Hadis-i şerifte şöyle buyurulur: ”Kıyamet gününde, cehennemliklerden azâbı en hafif olanlara Allah şöyle der: 'Yeryüzündekiler senin olsaydı, onları fidye olarak verir miydin?' Onlar da: 'Evet verirdik' derler. Allah da: 'Ben senden, bundan daha basit olan bir şey istedim. Sen Adem peygamberin sulbündeydm. Senden, bana ortak tanımamanı istedim. Sen ise, bana ortak tanımakta ısrar ettin' buyurur."m İmam Fahreddin er-Râzî der ki: ”İnkârcılar üç kısımdır: Bunlardan birincisi, küfürden tam bir tevbeyle tevbe edenlerdir. ”Tevbe edip, ıslah olanlar..."(Âl-i İmran:89) âyeti bunu ifade eder. İkincisi, söz olarak tevbe eden, fakat kalplerinde yine inkâr bulunanlar. Bunlara da ”tevbeleri kabul edilmeyecektir" (Al-i İmran: 90) âyeti işaret eder. Üçüncü grup ise, hiçbir şekilde tevbe etmeden, inkârcı olarak ölenlerdir ki, bunlara da, ”inkâr edip kâfir olarak ölenler..." (Al-i İmran: 91) âyeti işaret etmektedir." Bil ki, kişi, dîni hükümler doğrultusundan hareket edince nefsine hakim olur. Artık o kişi şeytana ait yedi sıfatla karşı karşıya gelmez. (Bunlar: riya, ucüb, hased, buhl, kibir, lıubbi dünya ve gaflet'tir.) (Mütercim.) Hazret-i Peygamber şöyle buyurur: ”Ümmetim adına en çok korktuğum şey, boş arzulara (hevâya) uyma ve uzun emeldir. Boş arzulara uyma Haktan alıkoyarken, uzun emel de âhireti unutturur. Zunnûn el-Mısrî de şöyle der: ”İbadetin anahtarı, düşüncedir. İsabet etmenin alâmeti de, nefse ve hevaya muhalefet etmektir. Muhalefet ise, şehevî duyguları terketmektir." Ca'fer b. Nasır şöyle der: ”Cüneyd bana bir dirhem verdi ve 'onunla incir satın al' dedi. Ben de incir satın aldım. İftar edeceği zaman inciri ağzına koydu ve ağlayarak çıkarıp attı. Daha sonra da 'götür onu' dedi. Sebebini sorunca da 'kalbime fısıldandı ki, Allah için terkettiğin şehvetten utanmıyor musun da, sonra tekrar ona dönüyorsun' dedi." Ebû Süleyman ed-Dârânî de şöyle diyor: ”Geceleyin ihsanda bulunanın, gündüzüne de yeter. Gündüzün ihsanda bulunanın da gecesine yeter. Her kim ki şehvetini tutma konusunda samimi olursa, bu ona azık olarak yeter. Allahü teâlâ da, yersiz istekleri Onun rızası için terkeden bir kalbe azabetmekten yücedir." Bilmiş ol ki, nefis, lâtif olan iki göz gibidir ve kötü huyların kaynağıdır. İnsanın iki tarafına yerleştirilmiş olup, kötü şeyleri emreder. Çünkü o, rûhânîyetten saptırmak için yaratılmıştır. Bir de temiz nefisler vardır. Onlar da, Melekût-u A'lâ'da (en yüksek makam) yaratılmışlardır. Onlar da, hayırları emreder, kötülüklerden sakındırırlar. Kötü nefisler, şeytanlar gibi, Melekût-u Süflâ'da (en düşük makam) yaratılmış olup, kötülükten başkasını emretmezler. Onların tabiatında, isyan, direnme ve kibirlenme vardır. Onun içindir ki bu nefis, nasihat dinlemez ve devamlı isyan eder. Nitekim bir salih kul şu beyti söylemiştir: Bana kötülüğü emreden nefsim, cehaletinden dolayı Basımdaki ak saçlardan ve ihtiyarlığımdan öğüt almadı. Kötü ve ayıp şeyler yapmayı emreden nefis, ne gençten ve ne de yaşlıdan asla nasihat dinleyip ibret almaz. Yaşlandıktan sonra bile, cehaletin batağına saplanıp dururlar ve pişman olup da şehvetlerine gem vuramazlar. Her kim bu sıfatlardan nefislerini temizlemezse, perişan olur, kaybedip cehennemde kalır. Allahü teâlâ : ”Onu (nefsi) kirletip örten, ziyana uğramıştır" (Şems: 10) buyurmuştur. Allahü teâlâ, bizi de, sizi de kötülük emreden nefsin tuzağından ve şeytanın şerrinden korusun. Canımız bedenimizde kaldığı sürece de halimizi ıslâh etsin. |
﴾ 91 ﴿