198

Fakat, emirlerine uyup, yasaklarından sakınma konusunda ona muhalefet etmeyip,

Rabb'lerinden korkanlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî olarak kalacaklar. İnkarcıların, ülkeleri dolaşıp ticaret yapmaları, basit bir menfaat içindi. Müttakîler, gezip dolaşarak, kâfirler gibi bazı şeyler elde etseler de, etmeseler de, onların elde edecekleri sevabın değeri çok büyüktür.

Allah tarafından ağırlanacaklardır. Allah yanında bulunanlar ise, çok ve devamlı olduğu için

iyiler için daha hayırlıdır. Halbuki, kötü insanların gezip dolaşarak elde etmek istedikleri şey, az ve kısa zamanda yok olup giden bir şeydir.

Âyette geçen ”nüzül", misafir için hazırlanan yiyecek, içecek ve diğer şeyler demektir.

İbn Mes'ûd rivâyet eder: ” İyi ya da kötü hiçbir nefis yoktur ki, ölüm onun için hayırlı olmasın. İyiler için Allahü teâlâ: 'Allah katında olanlar, iyiler için daha hayırlıdır' (Âl-i İmrân: 198) buyurur. Kötüler içinse Allahü teâlâ: 'Günahlarını artırsınlar diye, onlara mühlet veriyoruz' (Âl-i -İmrân: 178) buyurmaktadır."

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) rivâyet ediyor: ”Geldim ve gördüm ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) odada bir hasır üzerinde yatıyor. Hasırla arasında bir şey yok. Başının altında lif dolgu bir yastık ve başı yanında tabaklanmış bir deri parçası asılı. Hasırın, yan tarafında iz yaptığını görünce ağladım. Rasûlüllah: 'Seni ağlatan ne?' diye sordu. Ben de: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kisra ve Kay ser'in her türlü rahatı yerinde. Sen ise, Allah Rasûlü'sün ve hasır üzerinde uyuyorsun' dedim. Bunun üzerine O: 'Dünya onların, âhiret ise bizim olsun istemez misin? O toplumun iyilikleri, acele olarak dünyada verildi. Bizim topluluğumuzun güzellikleri ise, âhiret hayatımıza ertelendi' buyurdu."

İbn Abbas diyor ki: ”Kıyamet gününde dünya; mavi gözlü, saçına ak düşmüş, dişleri ortaya çıkmış bir kocakarı vaziyetinde ve çirkin bir yaratık olarak varlıkları seyreder halde getirilir. İnsanlara: 'Bunu tanıyor musunuz?' diye sorulur. Onlar da: 'Bunu tanımaktan Allah'a sığınırız'derler. Denir ki: 'Bu üzerindeyken caka sattığınız dünyadır. Bunun için birbirinize kiiserdiniz, bunun için birbirinizi kıskanırdınız ve birbirinize öfkelenirdiniz.' Daha sonra da, cehenneme atılır ve: 'Nerede benim dostlarını, bana tâbi olanlar?' diye bağırmaya başlar. Allahü teâlâ da: 'Onun adamlarını ona verin!' buyurur."

Hazret-i Âişe (radıyallahü anh) anlatır: ”Hazret-i Peygamber'i, açlıktan bitkin bir halde ve karnına taş bağlamış durumda görünce ağladım ve şunu sordum: 4 Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'tan yemek istemiyor musun ki seni yedirsin?' Bunun üzerine O: 'Ey Aişe! Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'tan istesem, dünyadaki bütün dağları altın yapar ve onları yeryüzünde istediğim tarafa çekerim. Fakat ben, dünyanın açlığını tokluğuna, fakirliğini zenginliğine ve üzüntüsünü de neşesine tercih ettim. Ey Aişe! Ne Muhammed'e, ne de onun âline (akrabalarına) dünya gerekmez' buyurdu."

Akıllı insan, dünyadan ve dünyadakilerden sakınarak ahirete ve cennete rağbet etmelidir. Hatta Allah'a kavuşma derecesine yükselmelidir.

Ebû Yezîd Bestâmî diyor ki: ”Allah kulları içerisinde bir kul vardır. Muhabbetullah (Allah sevgisi) ona öyle işlemiş ki; cennet, bütün güzellikleriyle kendisine verilse, cehennemliklerin cehennemden kaçtığı gibi, o da kaçar. Allah'tan başkasına gönül vermez."

198 ﴿