200Ey İman edenler! Allah'a itaate devam ederken karşınıza çıkan her türlü zorluklara, fakirliğe, kıtlığa, hastalığa ve buna benzer diğer belâlara sabredin. Savaşın zorluklarına göğüs gerip, düşmanlarınıza galip gelmek için düşmanlarınızdan daha sabırlı olun. Ayette geçen ”sabredin" ifadesinden sonra, aynı ifade tekrar, fakat bu defa, değişik bir kiple kullanılıyor. Sabretmek çok zor ve güç bir olay olduğu ve diğer şeylerden daha faziletli olduğu için bu ifadeler kullanılmıştır. Sabır, nefsi tutarak, Allah'ın râzı olmadığı şeyleri yapmamaktır. Sabır derece derecedir. Önce ”tasabbur" gelir. Bu, sabretmeye kendisini zorlamak, demektir. Sonra ”musabere" gelir. Bu da, nefsi sabırdan alıkoyan şeye karşı koymayı ifade eder. Bundan sonra ise, sabır sonucu elde ettiğin şeye devam etmek anlamına gelen ”ıstıbar" gelir. Sonra ibret almak, sonra kabullenmek ve en sonunda da sabır gelir. Bu nokta, en son nokta olup, olgunluk noktasıdır. Hiçbir zorlama olmadan kişinin yapacağı şeydir. Alışkanlık kazanılmıştır. Düşmanları gözetlemek için, atlarınızı gediklere bağlayarak cihada hazırlıklı bulunun ve kendinizi Allah'a itaat etmeye alıştırın. Bu konuda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: ” Allahü teâlâmn, kendisiyle hatalarınızı silip, derecelerinizi yükselteceği şeyi haber vereyim mi?" Bunun üzerine orada bulunanlar: ”Haber ver ey Allah'ın Rasûlü!" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: ”Güç durumlarda güzelce ahdest almak, mescitlere fazla devam etmek, namazdan sonra ikinci bir namazı beklemek. Bu sizin için ribattır. Bu sizin için ribattır (yani cihada hazırlıklı bulunmaktır)" buyurur.(84) Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. Gerçek kurtuluşa ermeniz için, Allah'tan başkasından uzak durup, sadece Allah'tan korkun. İbrahim b. Edlıenı hakkında şöyle bir olay anlatılır: O, yaya olarak Beytullah'a gidiyormuş. Onu devesi üzerinde gitmekte olan bir arap görür ve: ”Ey Adam, nereye gidiyorsun?" diye sorar. O da: ”Beytullah'a" diye cevap verince, arap der ki: ”Peki binitsiz, yaya olarak oraya nasıl varacaksın?" İbrahim Edhem: ”Benim birçok bineğim var" der. ”Nedir onlar?" sorusuna ise, şu cevabı verir: ”Bana bir belâ gelince, sabır bineğine binerim. Nimet gelince, şükür bineğine binerim. Bana Allah'ın hükmü gelince, rızâ bineğine binerim. Nefsim beni bir şeye çağırdığı zaman da, anlarım ki, ömrümün çoğu gidip, azı kaldı." Arap der ki: ”Sen bineklisin, ben ise yayayım. Yürü, Allah selâmet versin!" Ömür boyu mücahede ile uğraşmak gerekir ki, nefse yerleşen kötü huyların kökü kazınabilsin, sabır ve diğer güzel huylarla yer değiştirsin. Bu mücâhedenin tipik örneği ise, ”murabata", yani hudutlarda nöbet tutmaktır. Sâlihlerden bir adam, her gece bir hatim yapar ve ibadette bulunurmuş. Ona: ”Kendini çok yoruyor ve nefsine azap ediyorsun" demişler. Adam: ”Dünyanın ömrü ne kadardır?" diye somuş. Denilmiş ki: ”Yedi bin yıl."“Kıyamet gününün miktarı ne kadardır?" diye sorunca da, ”elli bin senedir" cevabını alır. Bunun üzerine sâlih adam der ki: ”Kişiye, dünyanın ömrü kadar ömür verilse bile, bu uzun kıyamet günü için onu ibadetle geçirmesi gerekir. Çünkü bu, ona oranla daha kolaydır." Allahü teâlâ bizi, kendisine itaatte ve rızâsında başarıya ulaştırıp, bizleri murabıt ve mücahid kulları zümresine dahil etsin. O, duâları işitendir. |
﴾ 200 ﴿