19Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız, size helâl olmaz. Cahiliye döneminde çirkin bir âdet varmış. Bir adam, yakını öldüğü zaman, onun hanımı ve malı üzerine elbise atıp: ”Ben bunun malına mirasçı olduğum gibi, hanımına da mirasçıyım" dermiş. Böylece de, ölen adamın karısını almaya en lâyık olan kişi olurmuş. İsterse o kadını eski mehiriyle alırmış, isterse başkasıyla evlendirirmiş. Bu durumda, mehiri kendisi alır ve kadına hiç birşey vermezmiş. İsterse o kadını hapsedip kendisine baskı yaparak, kocasından kalan malı kendisine vermeye zorlarmış. Eğer kadın, üzerine elbise atılmazdan önce, kendi babasına dönebilmişse, o zaman kendisinin ve malının sahibi olarak kalırmış. İşte âyet, mirasçı olmak yoluyla kadınları almayı yasaklıyor. Açık bir hayasızlık yapmadıkça, onlara verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmek için, onları sıkıştırmayın. Cahiliye döneminde, evlenmiş oldukları kadınlara baskılar uygulamak suretiyle, onlardan para ve mal sızdırmaya çalışılırmış. Böylece hanımlara, kötü muamele yapılır, evlere hapsedilirlermiş. Bu âyet, o baskıları ortadan kaldırmak ve hanımların haklarına sahip çıkmak için nazil olmuştur. "Fahişe- Hayasızlıktan kasıt, çirkin bir şekilde huysuzluk etine ve kocaya karşı isyankâr bir tavır takınmadır. Bu da, kocaya ve ailesine eziyet etme ve kötü sözler söyleme şeklinde ortaya çıkar. Burada hayasızlıkla zinanın kastedilme ihtimali de vardır. Netice olarak hiçbir surette, hanımlara baskı yapılıp, mallarına el konulmasına izin verilmemiştir. Ancak hayasızlık yapmaları hariç. O zaman sebep iki cihetten olur. Bu durumda mal mukabilinde onları boşamada mazursunuz. Onlara iyi muamelede bulunun. Buradaki hitap, hanımlarına kötü muamele yapan insanlaradır. Âyette geçen ”ma'rûf" dinin ve örfün (meşru örfün) kötü saymayıp, lıoş gördüğü şeydir. Buradaki anlamı ise, hanımın nafakasını teinin etmede ve ona ev vs. temin etmede adaletli davranmak suretiyle, söz ve benzeri şeylerde kendisine güzel davranmaktır. Onların kusuru olmaksızın sizin huyunuzdan kaynaklanan bir sebeple, eğer onlardan hoşlanmazsanız.., sırf kendi isteksizliğiniz sebebiyle, sakın onları kendinizden ayırmayın, onlarla beraber yaşamaya sabredin. Olabilir ki Allah, hoşunuza gitmeyen bir şeyde, çok hayır yaratmıştır. Burada, çok hayırdan kasıt, sâlilı çocuklar veya karı koca arasındaki ülfet ve muhabbettir. Sanki şöyle deniliyor: Hanımlarınızdan hoşlanmasanız bile, onlara sabredin. Belki de, hoşlandığınız şeylerde değil, hoşlanmadığınız şeylerde sizin için birçok hayırlar vardır. Nefisler bazan, elinde hayırlı olan şeylerden hoşlanmamış, hayırsız şeylerden de hoşlanmış olabilirler. Onun için sizler, gönlünüzün istediğine değil, hayırlı olana bakın. Kuşkusuz, Allah'ın rızasının dışına çıkmadıkları konularda onlara iyi muamelede bulunmak ve sabretmek gerekir. Kıskançlık konuları bunun dışındadır. Çünkü kıskançlık; Allah'ın, enbiyanın ve evliyanın huylarındandır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Sa'd'ın kıskançlığına şaşıyor musunuz? Ben ondan daha kıskancım. Allah da benden daha kıskançtır. Allahü teâlâ kıskançlığından dolayı, gizli ve açık kötülükleri haram kılmıştır" buyurmuştur.'91 Kıskançlıkta bilinen şey, hanımının yanına erkeklerin girmemesi, hanımın da sokağa çıkmamasıdır. Netice olarak, eğer kadın, şaibeli şeylerden sakınır ve iffetli olursa, kocası da ona, iyi muamelede bulunmalı, ona karşı sabırlı davranmalı ve kötü huyuna sabretmelidir. Bunların dışındaki fena şeyler müstesnadır. Bil ki, kadınlara karşı davranış, erkeklerle olan ilişkiden çok daha zordur. Çünkü onlar; din yönünden hassas, akıl yönünden zayıf ve yaratılış yönünden de narindirler. Onlara iyi davranıp, eziyetlerine sabretmek, Allah yolunda cihad sayılmıştır. Hazret-i Peygamber, temiz zevcelerine çok iyi muamelede bulunurdu. Anlatıldığına göre, âbidlerden biri hanımına, ölünceye kadar iyi muamelede bulunmuş, ona evlenme .teklif etmişlerse de o: ”Bana bir tane yeter" demiştir. Hanımının vefatından bir hafta sonra bir riiya görmüş. Rüyasında, gök kapıları açılıp, sanki bir takım kimseler inerek havada dolaşıyormuş. Onlardan biri âbid olan adamı gördüğünde arkasındakine: ” İşte uğursuz adam" diyormuş. Diğer birisi de ”evet öyle" diye onu tasdik ediyormuş. Üçüncü de aynı şeyi söylüyormuş. Âbid adam, hepsinin kendisine uğrayıp aynı şeyi tekrar etmesinden korktuğu için: ”Kim bu uğursuz adam?" diye sormuş. O da ”sensin" cevabını vermiş. ”Niçin?" sorusuna da: ”Senin yaptığın amelleri, Allah yolunda savaşan mücahitlerin amelleriyle birlikte Allah'a yükseltiyorduk. Bir haftadan beri, senin amelini cihad etmeyenlerin yanına koymamız emredildi. Ne yaptın bilemiyoruz" cevabını almış. Bunun üzerine sabaha çıkınca hemen arkadaşlarına demiş ki: ”Beni evlendirin." Daha sonra da, devamlı surette, iki veya üç hanım bulundurmaya devam etmiş. Hanımların birden fazla olması, dünya için değildir. Zahidler ve âbidler, üç veya dört evli idiler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurur ki: ” Bana üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku ve namaz da gözümün nuru yapıldı." |
﴾ 19 ﴿