93

Kim, bir mü'mini, hata ile değil de

kasten öldürürse, onun cezası, içinde sürekli olarak kalacağı cehennemdir.

Rivayet edilir ki: Mikyes el-Kinânî ve kardeşi Hişam müslüman olmuşlardı. Mikyes, kardeşini, Neccar oğulları arasında ölü olarak bulur ve durumu Hazret-i Peygamber'e anlatır. Hazret-i Peygamber de, Mikyesie birlikte, Bedir ashabından olan Zübevr b. İyaz el-Fihıi'yi göndererek, Neccar oğullarına, kısas yapılması için, katilin teslim edilmesini emreder. Eğer katilin kim olduğunu biliniyorlarsa, öldürülenin diyetini vermelerini emreder. Neccar oğulları da: ”Peygamber'in emri başımızın üzerine. Biz katilin kim olduğunu bilmiyoruz.

Fakat diyetini öderiz" dediler ve diyet olarak da hemen yüz adet deveyi elçilere teslim ettiler. Elçiler develeri alarak, Medine'ye gelmek üzere, oradan ayrıldılar. Yolun tam yarısına geldiklerinde, Mikyes'e şeytan musallat olup vesvese verir ve: ”Kardeşinin diyetini kabul edip de, milleti kendine sövdüreceksin, öyle mi? Seninle olan bu adamı, yani Fihrî'yi öldür, cana can olsun, diyet de sana fazladan kalsın ” der. Şeytanın vesvesesine uyan Mikyes bir taş alıp, arkadaşının başına vurur ve onu öldürür. Daha sonra da, develerden birine binerek ve diğer develeri de sürerek kâfirce Mekke'ye doğru gider ve şu şiiri söyler:

Onun yerine Fihr'i öldürdüm ve kan bedelim,

Neccar oğulları ileri gelenlerine ve deve sahiplerine yüklettim.

İntikamımı aldım ve yaslanıp uyudum.

Böylece de putlara ilk önce dönen ben oldum.

Ayetin iniş sebebi, işte bu olaydır.

Mü'min bir insanı öldüren kimsenin, işlediği cinayete karşı hak etmiş olduğu ceza, içerisinde sürekli olarak kalmak üzere, cehennemdir.

Allah ona gazab etmiş, ondan intikam almış, ona

lânet etmiş, anılan cezayı kendisine vermek suretiyle, onu rahmetinden uzaklaştırmış

ve ona cehennemde ölçülemeyecek kadar

büyük bir azap hazırlamıştır.

Şüphesiz ki bu âyet, her ne kadar özel bir sebeple inmiş olsa da, ifade etmiş olduğu hüküm geneldir. Âyette, mü'min insanın kanını akıtmayı helâl sayanın, kâfir olacağı ve onun gideceği yerin de, gerçekten cehennem olacağı ifade edilmiştir. Eğer bir mü'min, bir başka mü'mini kasten öldürür ve işlemiş olduğu bu cinayetin helâl olduğunu iddia etmezse, bununla kâfir olmaz, imandan da çıkmaz. Çiinkü küfiir, yani inkâr etmek, adam öldürmekten daha büyüktür. Kâfirin tevbesinin kabul edildiğine göre, katilin tevbesinin kabul edileceği zaten normaldir. Eğer kâtil, tevbe etmeden ölürse, onun durumu Allah'a kalmıştır. Dilerse günahını bağışlar ve hasmını razı eder, dilerse de, yaptığının cezası olarak ona azab eder ve sonunda da cehennemden çıkarıp, iman ettiği için kendisine söz verdiği cennetine koyar. Çünkü Allah, sözünden caymaz.

Böyle bir kimse hakkında cehennemdeki ”süreklilik" ten kasıt, orada uzun zaman kalmaktır. Yoksa sonuna kadar kalmak değildir. Hatta Allah böyle bir bildirimde bulunuyor, bunu bildiriyor. Yoksa, bu şekilde ceza vereceğini ifade etmiyor. Çünkü bir başka âyette: ”Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür" (Şûrâ: 40) buyurulmuştıır. Allahü teâlâ, her kötülüğe, kendisi gibi bir kötülükle karşılık vereceğini bildirmiş olsaydı o zaman: ”Bir çoğunu da affeder" (Şûrâ: 34) âyetiyle çelişkiye düşerdi.

Bir insan, diğer bir insanı herhangi bir şeyden sakındırmak için: ”Eğer onu yaparsan, senin cezan dövülmek ve öldürülmektir" der. Sonra da ona bu cezayı vermezse, yalancı olmaz. Çünkü bu söz, bir pekiştirme ve tehdit etme ifadesidir. Bu pekiştirme ve tehdit ifadeleri, tevbe eden katile ilişkin değildir. Meselâ kısas gibi haklı yere kasden öldürülenler için de değildir. Bu yalnızca tevbe etmeyen ve düşmanlık ve zulümle öldüren kâtil hakkındadır.

Hadis-i şerifte şöyle buyurulur: ”Dünyanın yok olması Allah'a bir müminin öldürülmesinden daha hafiftir." Yine bir hadiste: ” Bir müslümanın öldürülmesine, yarım kelimeyle bile olsa yardım eden kimse, kıyamet gününe, alnına: ' Allah'ın rahmetinden ümit kesmiştir' yazılmış olarak gelir" buyurulmuştur."' '

Ebû Hureyre'den (radıyallahü anh) rivayet edilen bir başka lıadis-i şerifte de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Müflis kimdir bilir misiniz?" diye sorar. Yanında olanlar: ”Bize göre müflis, malı mülkü ve parası olmayan kimsedir" diye cevap verirler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: ” Benim ümmetimin müflisleri (iflas etmiş kimseleri), kıyamet gününe, namazıyla, orucuyla, zekâtıyla birlikte; şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını akıtmış ve şunu da dövmüş olarak gelenlerdir. Bütün bunlara onun iyilikleri verilir. Üzerindeki haklar bitmeden önce, iyilikleri tükenirse, bu sefer de, haksızlık edilen kişinin günahları alınarak, haksızlık edene yükletilir. Sonra da cehenneme atılır" buyurdu.

Bilinmelidir ki, öldürülen insanın velisi, kısas yoluyla kât il in öldürülmesini istese bile, bu ceza, dünyadaki cezasıdır. Ölenle öldüren arasındaki diğer hükümler, alı irere kalmıştır. Öldürülenin velisi, eğer kısas istemişse, kin ve öfkesinin dinmesi için kendi hakkını almıştır. Kısasta, öldürülen için hiçbir fayda yoktur. Öldürülen kimsenin velisi, şu üç şeyi yapmakta serbesttir: Kısas ister, diyet ister yahut da hiçbir şey istemeden katili affeder. Hazret-i Mûsa'nın şeriatında, sadece kısas vardı ki, o da ölümdü. Hazret-i İsa'nın dininde ise, sadece diyet ve af vardı. Bizim dinimizde ise, kısas, diyet ve ümmet için bir ikram olarak affetme vardır. Katili affetmek, en faziletli olarıdır.

93 ﴿