11Ey iman edenler! Allah'ın üzerinize olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size ellerini uzatmaya kalkışmıştı da, size zarar vermeye, sizi öldürüp yok etmeye yeltenmişti de, Allah onların ellerine mâni olmuştu. Elle tecavüz etmek, öldürüp yok etmek anlamına geldiği gibi; dille tecavüz etmek de sövmek anlamına gelir. Âyetin işaret ettiği olay şudur: ”Bir gün Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Bekir, Ömer ve Ali ile beraber Beni Kurayza'ya gidip, Amr b. Ümeyye'nin, müşrik zannederek yanlışlıkla öldürdüğü iki müslümanın diyetini istedi. Onlar da: ”Olur ey Ebe'l-Kasım, otur, bir şeyler ye ve iç. Senin isteğini karşılayalım" dediler. Onu, üstü açık bir yerde oturtup öldürme plânı kurdular. Amr b. Cihaş büyük bir değirmen taşı alıp yukarıdan üzerine bırakmak istedi. Allah onun ellerini havada tutup, Cebrail'i Hazret-i Peygambere durumu bildirmek üzere indirdi. Sonra da Hazret-i Peygamber çıktı." Allah'tan korkun. Nimetlerine karşı şükürsiizlük yapmayın; nimetlerinin hakkını gözetin. İnananlar yalnız Allah'a, başkasına değil, yalnız ve yalnız O'na tevekkül etsinler, güvensinler. Şüphesiz O, kendilerini her türlü iyiliğe kavuşturmaya ve onlardan tüm kötülükleri uzaklaştırmaya yeterlidir. Ey aziz kardeşim, bil ki; tevekkül, her konuda Allah'a dayanmak demektir. Onun yeri ise kalbtir. Sebeplere başvurmak, kalbin hareketlerine aykırı değildir. Kul, her şeyin Allah'ın takdiriyle olduğuna inandıktan sonra, bir takım zorluklarla karşılaşsa bile onun için problem değildir. Çünkü Allah'ın takdiri olmadan hiçbir şeyin olamayacağını bilir. Tevekkülün en doruk noktası kişinin kendisini yüce Allah'ın huzurunda, yıkayıcının elindeki ölü gibi hissetmesidir. Buna göre kişiyi ezelî kudret hareket ettirir. Evet, imanı güçlü olanın düşüncesi bundan ibarettir. Bilindiği gibi Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) Nemrut ve kavminin hışmına uğrayıp ateşe atılınca Hazret-i Cebrail, havada onu karşılayıp herhangi bir ihtiyacı olup olmadığını sorar; bunun üzerine Hazret-i İbrahim'in cevabı şu olur: ”Sana herhangi bir ihtiyacım yok." Sonra şunu ekler: ”Allah bana yeterlidir. O, ne güzel vekildir. ” Ayrıca Hazret-i Peygamber'in tevekkülünün özüne bak ki, yüce Allah her şeyden önce, müşrikleri, ondan ve ashabından ıızaklaştırmış ve herhangi bir zarar vermelerine engel olmuştur. Kuşkusuz her şey Allah'ın dilemesiyle gerçekleşir. O, kullarını dilediği şekilde imtihan eder. Bu yüzden kullara düşen, ferah ve sıkıntıda; darlık ve genişlikte O'na dayanmak, O'na güvenmektir. Ebû Osman'dan rivayet edildiğine göre Hazret-i İsa (aleyhisselâm), dağın tepesinde namaz kılıyordu. İblis ona geldi ve: ”Her şeyin Allah'ın takdiriyle olduğunu iddia eden sensin, değil mi?" diye sordu. İsa da: ”Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine İblis: ”Haydi bakalım kendini bu dağdan at da; 'Allah'ın takdiri böyleymiş de'“ deyince Hazret-i İsa der ki: ”Ey lânetli, Allah, kulunu deneyebilir; ama kulun, Allah'ı deneme yetkisi yoktur." Şu halde kulun görevi Allah'a tevekkül etmek, O'na güvenmek ve nimetlerine karşı şükretmektir. |
﴾ 11 ﴿