98Sizi çokluğunuza rağmen bir tek candan yaratan O'dur. Evet hepimizi Hazret-i Âdem'den yarattı. Çünkü Hazret-i Havva annemizi de onun kaburga kemiğinden meydana getirdi. Böylece tüm insanlar bir tek candan yaratılmış oldu. Bu hususun bir nimet olarak özellikle vurgulanmasının hikmeti, bir tek asıldan meydana gelen insanların birbirleriyle daha çok anlaşabileceklerine işaret etmek içindir. Sulblerde (sizin için) bir kalma yeri ve rahimlerde emanet olarak konulacağınız yer vardır. Nitekim kendisinden yaratıldığınız nut fen in kalma yeri babanızın sulbüdür. Annenizin rahmi ise söz konusu nutfe için emanet olarak kalınan yer kılınmıştır. Çünkü nutfe babanın sulbünde kendi kendine hasıl olmasına rağmen annenin rahminde ancak babanın fiiliyle, hasıl olmaktadır. Tıpkı bir emanet gibi erkek tarafından kadının rahmine yerleştirilir. Başka bir deyişle erkek, kendisinde yerleşmiş olan şeyi kadının rahmine emanet olarak bırakır. Hasan-ı Basrî bu ani anıda der ki: ”Ey Âdemoğlu! Sen akrabaların arasında bir emanetsin. Günün birinde gerçek sahibini bulursun." Lebid de şöyle der: Mal ve aile fertleri emanetten başka bir şey değildir. Günün birinde emanetlerin geri verilmesi ise zorunludur. Anlayan, yani zekâsını kullanmak ve düşünmek suretiyle olayların inceliklerini kavrayabildi bir kavim için insanların yaratılışını belirten âyetleri geniş bir şekilde açıkladık. Yıldızlardan söz edildiği sırada ”bilen bir kavim"; insanların yaratılışı bahsinde ise ”anlayan bir kavim" ifadesinin kullanılması çok anlamlıdır. Başka bir deyişle, yıldızlar bahsinde yer alan deliller dış dünya ile, yaratılış bahsindeki deliller ise iç dünya ile ilgili olduğundan, her birisine uygun ifade seçilmiştir. Dış dünya ile ilgili örneklerin daha belirgin ve daha açık olduğu gerçeği inkâr edilemez. Bu yüzden orada ”bilen" ifadesi uygun düşer. İç dünya ile ilgili örnekler ise kavrayış gerektiren durumlardır. Dolayısıyla ”anlayan" deyimi son derece uygun düşer. Çünkü anlamak genelde gizli manaları kavramak için kullanılır. Anlayan ve kavrayan bilgin anlamındaki ”fakih" terimi de, hükümleri detaylıca inceleyip açıklayan, hikmetlerini ve inceliklerini ortaya koyan, problemlerini çözen âlim için kullanılır. Kısacası ”anlamak" zeki olmanın, kavrayış yeteneğine sahip olmanın ve ileri görüşlü olmanın göstergesidir. Öte yandan bu dış ve iç dünya ile ilgili deliller yüce Allah'ın orijinal sanatım gösterip şirk ehlini tevhid ve imana çağırır. İhlâs sahiplerini de ibret dersi almaya ve delilleri gözleriyle görmeye davet eder. İsyankârların dilleri ve kalbleriyle tevbe etmeleri gerektiğini hatırlatır. Şu halde değerli nimetlerin hatırlatılması ve vurgulanması onlara karşı şükür görevini yerine getirmeyi gerektirir. Bu yüzden akıllı insan, gerçeği bulma yolunda çaba sarfeder. Çünkü en büyük perde gaflettir. Anlatıldığına göre, Şah Ebu'l-Fevaris el-Kirmanî bir gün ava çıkmış. Israrlı arayışlar sonunda ıssız bir çöle varmış. Orada yırtıcı bir hayvanın sırtına binen ve etrafında pekçok yırtıcı hayvan bulunan bir genç adam görmüş. Şah Ebu'l-Fevaris'i gören bu hayvanlar onu gördüklerinde saldırmaya yeltenmişler. Ancak genç adam engel olmuş ve onları geri çevirmiş, sonra Şah'a yaklaşıp selâm vermiş ve şöyle demiş: ”Ey Şah! Nedir bu gaflet!... Neden Allah'tan bu kadar gafil kaldın? Dünyaya sarılıp âhireti unuttun? Zevkine dalarak O'na hizmet etmeyi bıraktın? Oysa yüce Allah, O'nun hizmetine koşasın diye sana dünyayı vermiştir. Sen ise dünyayı Allah'ın hizmetine koşmamak için bir araç olarak kullanıyorsun." Genç, böyle konuşurken ihtiyar bir kadın görünü verin iş. Elinde bulunan su kabını gence uzatmış. Genç suyu içmiş, artanını da şah'a vermiş. O da içmiş ve: ”Şimdiye kadar, bu sudan daha lezzetli, daha soğuk, daha tatlı bir şey içmemiştim" demiş. Sonra ihtiyar kadıncağız kaybolmuş. Ardından genç adam konuşmasını şöyle sürdürmüş: ”Gördüğün o kadın dünyadır. Allah onu benim hizmetime sunmuştur. İhtiyaç duyduğum ve aklımdan geçirdiğim her şeyi anında benim için hazırlar. Yoksa sen, yüce Allah'ın dünyayı yarattığı sırada ona: 'Ey dünya! Bana hizmet eden kimseye sen de hizmet et. Sana hizmet edeni ise kendi emrinde çalıştır' dediğini duymadın mı? ” Bu durumu gören Şah, tevbe edip Allah'a dönmüş... |
﴾ 98 ﴿