10

Allah bunu, sadece müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yardım, sadece Allah katındandır. Allahü teâlâ, doğrudan doğruya melekler indirmek suretiyle, sizlere yardım etti. Size yapılan bu yardım, herhangi bir şey için değil, sadece size bir müjde olsun diyedir. Yani bundan kasıt, sizin zafere ulaşacağınızı müjdelemek ve sizin kalblerinizin tatmin olmasını temin etmektir. Böylece de, sizin azlığınızdan dolayı kalbinizdeki ürperti ve güçsüzlük duygusu giderilmiş olur.

Meleklerle yardımın ”sadece müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın," diye kayıtlanması, meleklerin savaşa katılmayıp, sadece mü'minlerin kalblerini takviye ve onların sayısını çok göstermek olduğuna işaret eder. Allahü teâlâ, melekleri savaş için göndermiş olsaydı, bir tek melek bile yeterdi. Sadece Cebrail bile, kanadındaki bir tek tüyle, Lût kavminin yedi kentini helak etmişti. Bir tek sesle, Semûd kavminin ülkesini alt üst etmişti.

Haddâdî: ”Bu görüş, âyetin zahirî anlamına daha yakındır" der. Bir rivayete göre de melekler, Bedir savaşında çarpışmışlar. Ahzap ve Huneyrı'de ise çarpışmamışlardır.

Bir adamın şöyle dediği rivayet edilir: ”Bedir savaşında, müşrik bir adamın boynunu vurmak için, kendisini izliyordum. Kılıcım kendisine kadar uzanmadan önce, kafası önüme düşüverdi."

Gerçek yardım ve zafer, sadece Allah katındandır. Bu ise, sebepler yönünden hiçbir ortağı olmaksızın Allah tarafından yapılan yardımdır. Meleklerin yardımı ve savaşanların çok olmasına gelince, bu konuda onların hiçbir tesiri yoktur. Onlardan ne zafer ümidi beklenir, ne de olmayınca ümit kesilir. Bir beyitte şöyle söylenir:

Yardım ve zafer, donatılmış ordularla değil, Allah'ın mutluluk ve başarı ihsanıyladır.

Şüphesiz ki Allah, azizdir, hakimdir. Allah, öyle azizdir ki, onun verdiği karara kimse galip gelemez ve O'nun hükmüne de kimse itirazda bulunamaz. O Allah, öyle bir hikmet sahibidir ki, hikmetin ve maslahatın gereği neyse onu yapar.

Bilmiş olunuz ki, bizler görmesek bile, melekler yardıma koşarlar. Yüce Allah huzur indirir. Bu huzur, düşmanla karşılaşıldığı zamanki kalb rahatlığıdır. O esnada kalb, ruh, ışık ve gücü toplamış olur. Bununla korkan kimse teskin olur, üzüntülü kimse ise, teselli bulmuş olur. Bu durumlar, bazı hallerde ve olaylarda gözükmezler. Çünkü Allahü teâlâ bunu, gafil kimselerin gözünden saklamıştır. Bu durum da Allah'ın yüce hikmetinin bir gereğidir. Bu tip olaylar, aşamalı olarak her çağda görülebilir. Onun içindir ki, bu devirde, bazı seferlerde zafer görünmez. Denir ki, ”Ey Kâfirler! Günahkârları öldürün bakalım!"

Hazret-i Ali'ye: ”Hazret-i Ebû Bekir ve Ömer'in halifeliğine bak, bir de senin halifeliğine bak. Senin halifeliğin hep sıkıntılarla geçiyor. Bunlar hiç mukayese edilir mi?" demişler. Hazret-i Ali de bunlara: ” Ömer ve Ebû Bekir'in, ben ve Osman gibi yardımcıları vardı. Benim ve Osman'ın yardımcıları ise, sen ve senin gibileridir" cevabını vermiştir.

Mücahidin yapması gereken şey, Rabbinden yardım isteyip, O'na yalvarmasıdır. Tıpkı ashabın yalvardığı gibi. Allahü teâlâ, ancak böyle zaferini gösterir. Ve yine bilmiş olunuz ki, sözlerin en doğrusu, Allah'ın ve O'nun peygamberinin sözleridir. O, söz vermiş ve yardımını ulaştırmıştır. Senin yapacağın şey, imanını kuvvetletıdirmendir.

Şeyh Muhyiddin şöyle der: ”Bizim ileri gelenlerimizden bir tanesi, cüzzam hastalığı ile imtihana tâbi tutuldu. (Bu hastalığa yakalanmaktan Allah'a sığınırız!) Onu gören bütün doktorlar, bu hastalığın şifası olmadığını söylediler. Hadis âlimlerinden olan birisi bu hastayı gördü ve yüce bir hadise imanı tanı olduğu için hastaya dedi ki: 'Ey adam! Neden tedavi olmuyorsun?' Hasta ise: 'Doktorlar, bu hastalığın şifası olmadığını söylüyorlar' cevabını verdi. Bunun üzerine hadis bilgini: 'Doktorlar yalan söylüyorlar. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) daha yüce bir doktordur. O yüce Peygamber, habbetu's-sevdâ'nın (çörek otu) bütün hastalıklara iyi geldiğini söylüyor.''4' Senin hastalığın da bu hastalıklardan birisidir' dedi ve bal ile çörek otu istedi. Bunları birbirine karıştırıp, hastanın bütün bedenine, yüzüne, başına ve ayaklarına kadar her yerine sürdü. Bu karışımdan biraz da hastaya yedirdi ve bir zaman bekledi. Daha sonra bedenini yıkadı ve bu karışımı bedenden temizledi. Bunun üzerine, bedenin eski derisi değişti ve yerini başka bir deri aldı. Böylece, hastalığı iyileşmiş ve eski haline dönmüş oklu. Ondan sonra da, bütün doktorlar ve insanlar, hadis bilgininin bu hadise olan imanına hayran kaldılar. O şahıs, her yakalandığı hastalıkta, bu çörek otunu (Habbetü's-sevdâ) kullanırdı. Göz hastalıklarında bile. Gözü ağrıyınca, gözüne bunu sürme gibi çekerdi ve derhal iyileşirdi."

10 ﴿