11Hani bir zaman sizi, katından bir güven olmak üzere, hafif bir uykuya bürümüştü. Rivayet edildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabıyla birlikte, ayaklarının kızıl kumlara gömüldüğü bir kum tepesine varmış ve o gece de, orada gecelemiş ve susuz bir şekilde uyumuşlardı. Müşrikler de, onlardan hayli uzak bir yere varmış ve orada geceleyerek uyumuşlardı. Uyandıklarında, birçoğu cenabet olmuştu. Suları da yoktu. Şeytan onların şekline girmiş ve onlara vesvese vererek demişti ki: ”Sizler, haklı olduğunuzu ve Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Cenabet olmanıza rağmen, abdestsiz namaz kılıyorsunuz. Eğer haklı olmuş olsaydınız, suya yakın olma konusunda, müşrikler sizden ileri geçemezdi ve bu konuda size üstün gelemezlerdi. Susuzluğun sizi zayıf düşürmesinden başka ne bekliyorsunuz artık? Onlar üzerinize gelerek boyunlarınızı vururlar ve istediklerini öldürürler. Sonra da, geriye kalanlarınızı Mekke'ye sürerler." Bunun üzerine çok üzüldüler. Yüce Allah da onlara, geceleyin bir yağmur ihsan ederek, vadide sular akıttı ve vadi sularla doldu. Müslümanlar yıkandılar, abdest aldılar, içtiler ve hayvanlarına içirdiler. Yanlarına havuzlar yaptılar, kumlar sertleşti ve bulundukları yer katılaştı. Artık yürürken ayakları kaymadı. Şeytanın vesvesesi gitti, nefisler huzura kavuştu, kalbler kuvvetlenip, sonraki gün için savaşa hazır hale geldi. Bu olay üzerine: ”Hani bir zaman sizi, katından bir güven olmak üzere, hafif bir uyku bürümüştü" âyeti indirildi. Ey Mü’minler! Allahü teâlâ'nın sizi, hafif bir uykuya bürüdüğü zamanı hatırlayın. O hafif uyku, sizi tamamen uykuya daldırmadan önceki ilk uykudur. Sizi hafif bir uyku kapladı ve Allah'tan bir güvence olmak üzere, hafifçe uyuyakaldınız. Bu uyku, bir yorgunluk ve zayıflık uykusu değildi. İbn Mes'ûd der ki: ”Savaş zamanında nüâs (hafifçe uyku), Allah tarafından ikram edilen bir güvencedir. Bu durum, namazda olursa şeytandandır." Hasan el-Basrî de şöyle der: ”Şeytanın, kaşığı ve sürmedenliği vardır. Kaşığı yalan, sürmedenliği ise, zikir esnasında uyumadır." Sizi temizlemek, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalblerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı sabitleştirmek üzere, size gökten su indirmişti. Böylece, yağmur yağdırmak suretiyle indirilmiş olan bu su ile yıkanır, maddî ve manevî kirlerden temizlenirsiniz. Şeytanın size vermiş olduğu vesvese pisliği de giderilmiş olur. Onun verdiği vesvese, sizi susuzlukla korkutmaktı. Denilir ki: ”Şeytanın pisliği'ndcn kasıt, iht ilânı olmak suretiyle, nui'minlere bulaşan cenabet olma durumudur. Cenabet olma durumu, insanlara şeytanın vermiş olduğu bir durumdur. Onun hile ve vesvesesidir. Yine Allahü teâlâ lütuf ve ihsanı ile sizin kalblerinize güç veriyor, imanınıza güven katıyordu. Böylece, kalbler güven doluyordu. İndirilen bu yağmur sularıyla da, onların ayakları sabitleşiyor, kumlara batıp düşmekten kurtuluyorlardı. Âyet-i kerimede, suyun nimet olduğu, açlıktan, susuzluktan korkmanın şeytanın vesvesesinden olduğu açıklanıyor. Kişinin tevekkülü kuvvetli olursa, onun için varlık, da, yokluk da aynıdır. Çünkü. Allahü teâlâ'nın isimleri arasında ”Halik" ve ”Râzik" (yaratıcı ve rızık verici) isimleri de vardır. Derler ki, aslanın açlığa olan sabrı ve suya olan ihtiyacının azlığı, diğer yırtıcı hayvanlarda yoktur. Başkasının avını yemez. Kendi avını yeyip doyduktan sonra, kalanı bırakır. Artık buna geri dönmez. Yemekle karnı dolunca, buna razı olur ve köpeğin yaladığı kaptan içmez. Mü'min de, bu gibi konularda aslandan daha aşağı olmamalı. Kişinin, halini güzelleştirmesi için çalışması gerekir, Zaman ona yardım edecek değildir. |
﴾ 11 ﴿