107Zarar vermek, inkâr etmek, mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah ve peygamberine karşı savaş açan (Ebu Amir isimli fasık)m yolunu gözlemek için bir mescid yapanlar: 'Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk' diye yemin ederler. Allah da şahittir ki, bunlar yalancıdırlar. Bunlar, Tebük savaşına katılmayan münafıklardı ve Kuba'daki mescide gidip gelirlerdi. Kuba mescidi ise, Hazret-i Peygamber'in ashabıyla birlikle ilk olarak güven içerisinde namaz kıldığı mesciddir. Cumartesi günü oraya yaya veya binekli olarak gelip, namaz kılar sonra da ayrılırlardı. Bir hadisle şöyle buyurulur: ”Kim güzelce abdest alır, Kuba mescidine gelir ve orada namaz kılarsa, ona umre yapmış kadar sevap vardır." Bir başka hadiste ise: ”Her kim, gösteriş ve desinlerden uzak kalarak bir mescid yaparsa, Allah da ona, cennette bir ev hazırlar" buyurulmuştur.'"" Kurtubî şöyle der: ”Bu mesele, bütün yönleriyle, zahirdeki anlamının dışında bir anlam taşır. Dünyadayken mescid yaptıran kimseye, o mescidin sevabı olarak, âhirette daha büyük ve görkemli bir bina, köşk ikram edilir. Çünkü, yapılan amellerin karşılığı kat kat verilir. İyiliklerin karşılığı on katı olarak verilir." Nitekim bir hadisi şeriften anlaşılacağı üzere bu iyilikler o kadar artar ki, bir tek hurma tanesi, arta arta bir dağ kadar olur. Ancak, bu artışın sağlanabilmesi için, yapılan amellerdeki niyetin samimi olması şarttır. İhlâssız ve samimiyetsiz olarak yapılan amellerin hiçbir sevabı olmaz. Bunlar ne kadar görünürde bir amel yapıyor iseler de, onların Allah katında yararı yoktur. Fakat yapılan mescid, hükmen mesciddir; diğer mescidler gibi ona da saygı ve hürmet gösterilir. Kâfir bir kimsenin mescid yaptırmasına miisade edilir mi? Bazıları bu soruya, ”evet" diye cevap verirler. Onların dayandıkları delil, Hazret-i Peygamber'in şu hadisidir: ”Allahü teâlâ bu dini, günahkâr bir adamla da yüceltir." Vahidî, ”Müşrikler Allah'ın mescitlerini imar edemezler. ” (Tevbe: 17) âyetinin tefsirinde şöyle der: ”Bu âyetin işaret ettiğine göre, müşriklerin, Müslümanların mescidlerini imar etmeleri yasaktır. Müşrik olarak ölen kimse, böyle bir vasiyette bulunmuş olsa bile, vasiyyeti kabul edilmez." Sa'dî Çelebî de şöyle der: ”Alimlerimiz arasında varılan icmaa göre, müşrik adamın o vasiyeti kabul edilmez. Fetva da buna göredir." Bir kâfir, cami yaptırmakla müslüman olamaz. Bu kâfir camiye hürmet etse bile, Kelime-i şehadeti getirmedikçe durum aynıdır, değişmez. Fakat bir müslüman, kiliseye gitse, oranın yüceliğine, tazim edilmesi gerektiğine inansa, bu adam kâfir olur. Çünkü, sadece niyetle de kâfir olunabilir. İslâm olmak ise, Kelime-i şahadeti söylemeden gerçekleşmez. Biz tekrar konumuza dönelim. Amr b. Avf oğulları Kuba mescidini yapınca, kardeşleri olan Benû Ganem b. Avf onları kıskanmış ve fitne çıkararak Müslümanların arasını açmak için, Kuba denilen yerde ikinci bir mescid yapmışlardı. Ebû Amir adındaki rahip Şam'dan geldiğinde, onlara bu mescidde imamlık yapacaktı. Bu mescidin inşası tamamlanınca, orada toplanıp, Hazret-i Peygambere ve Müslümanların aleyhine planlar yapmaya başladılar. Daha sonra da. Hazret-i Peygamber'in gelip, orada namaz kıldırmasını istediler. Hazret-i Peygamber bunlara: ”Ben şu anda sefere çıkmak üzereyim ve meşgulüm. Şayet dönersem gelirim ve size namaz kıldırırım" diye cevap verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebük seferinden dönünce, kendisine gelip, mescidlerinde namaz kıldırmasını istediler. Hazret-i Peygamber giymek için gömleğini isteyip dalia sonra da gideceği sırada, işte bu âyet nazil oldu. Bu âyette Allahü teâlâ; müşrikler tarafından yapılan bu mescidin, Müslümanların zararına olduğunu, onların içlerinde gizledikleri inkârlarını pekiştirdiğini, Kuba mescidinde toplanan Müslümanları parçalamayı amaçladığını bildiriyordu. Yeni yapılan bu mescid, müslümanlann bir kısmını oraya çekmek suretiyle, mü'minlerin birliğini bozacaktı. Ayrıca bu mescid, Allah ve Rasûlüne savaş açanların, bir gözetleme yeri olacaktı. Ebû Âmir er-Râhib buraya gelip güya namaz kılacaktı ve bu vesileyle de Hazret-i Peygamber'e karşı koyacaktı. Ayrıca bu mescidi yapanlar, Allah adına yemin edecekler ve: ”Bu mescidi, iyi niyetle, hayırlara vesile olsun diye yaptık" diyecekler ve o iyi niyetlerinin ise, müslümanlann namaz kılmasını sağlamak ve namaz kılınacak olan yerin geniş olmasını temin etmek olduğunu söyleyeceklerdi. Allahü teâlâ ise, onların yeminlerinin yalan olduğunu çok iyi biliyordu. Bu âyet inince ve Allahü teâlâ durumu Müslümanlara bildirince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hamza'nın katili olan Vahşiyi ve bir grubu çağırdı, onlara şöyle emir verdi: ”Halkı zâlim olan şu mescide gidin. Onu yıkın ve yakın!"“" Bunun üzerine bu kimseler hemen mescid-i dırar'a gittiler, bir miktar hurma dalı, ya da lifi alıp tutuşturdular ve mescidi yerle bir ettiler. Bu olay, akşamla yatsı namazı arasında oluyordu. Hazret-i Peygamber, orasının çöplük olmasını, çöplerin ve leşlerin oraya atılmasını emretti. Ebû Amir de Şam'da tek başına ve garip bir şekilde ölüp gitti. Hazret-i Peygamber Medine'ye gittiğinde, Ebû Amir de ona gitmiş ve: "Getirdiğin nedir?" diye sormuştu. Peygamberimiz ona: ”İbrahim'in dini olan Hanif dinini getirdim" demişti. Ebû Amir: "Ben de o dindenim" deyince Hazret-i Peygamber: ”Sen o dinden değilsin" buyurmuştu. Ebû Amir: "Evet, ancak sen, Hanif dininde olmayan şeyleri o dine kattın" demiş. Hazret-i Peygamber de: ”Öyle yapmadım, (onu daha sonra karışan bâtıl şeylerden arıtıp) tertemiz bir din haline getirdim" demişti. Bu söz üzerine Ebû Amir: "İkimizden kim yalancı ise, Allah onun, yalnız başına, kovulmuş bir halde ve garip olarak canını alsın!" diye beddua etmiştir, Hazret-i Peygamber de ”âmîn" demişti. Bu adama. Hazret-i Peygamber Ebû Âmir er-Râhib yerine ”el-fâsık" ismini vermiştir. Şam'a yakın bir kasabada kâfir olarak ölmüştür. Bu hain adamın şerefli bir oğlu vardı. Adı da Hanzala idi. Uhut savaşında şehit olmuştu ve cenazesini melekler yıkamıştı. |
﴾ 107 ﴿