120Ne Medine halkının... Aslında Medine, şehir demektir. Buradaki ”Medine"den maksat Hazret-i Peygamberin hicret ettiği Medine şehridir. Nisbet ismi ”Medenî" şeklinde olur. Şehir anlamındaki Medinenin nisbeti ise ”Medînî" şekline gelir. Bu kentin, yüz tane adının olduğunu söyliyenler vardır. Onlardan birkaçı şunlardır: Dâr'ul-Ehyâr, Dâbir'ul-Ebrâr, Dâru's-Sünne. Dâru's-Selâme, Dâru'l-Feth, Bârra, Tayyibe. Tâbe, Taybe... Buraya bu son üç kelimenin isim olarak verilmesinin sebebi, oradaki hayatın hoş ve güzel oluşu, oradaki ıtırdaki güzel kokunun diğerlerinde bulunmayışından dolayıdır. Ayrıca Medine kentinde, ”Acve" denen bir cins hurma vardır. Bu meyveden başka yerde bulunmaz. Bu meyve, zehirlenmelere şifadır. Allahü teâlâ, Mekke ve Medine kentine özellikler vermiştir. Çünkü bu iki kent, ilim erbabından, din adamlarından, fazilet sahiplerinden hiç boş kalmamıştır, kalmayacaktır da. Tâ ki, Allahü teâlâ yeryüzüne vâris oluncaya, yani kıyamet kopuncaya kadar. Allahü teâlâ, mirasçıların en hayırlısıdır. Medine kenti, Deccal'ın şerrinden korunmuştur. Mekke de öyledir. Bu iki kente de Deccal giremez. Bu konuda sahih hadisler vardır. Ne de onların çevresinde bulunan bedevi Arapların, Allah'ın elçisinden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarının kaygısına düşmeleri onlara yakışmaz. Bunlardan kasıt; Müzeyne, Cüheyne, Eşcâ', Gıfâr ve diğer bazı kabilelerdir. Bunların, savaşa yöneltildiklerinde, savaşa katılmayıp, Hazret-i Peygamberi tek başına bırakmak suretiyle kendi can dertlerine düşmeleri, kesinlikle onlara yakışmaz. Onlar böyle bir şeye kesinlikle başvurmazlar. Hazret-i Peygamber, birtakım sıkıntılar çekerken, onların mutlu bir hayat yaşamaları kesinlikle düşünülemez. Hazret-i Peygamber neredeyse, onlar da yanındadırlar. Haddâdî âyetin manası hakkında şöyle der: ”Onlara, Hazret-i Peygamberi bırakıp, kendi nefislerini tercih etmeleri, kendilerine ondan daha şefkatli olmaları yakışmaz. Aksine onlara, kendilerini, Hazret-i Peygamber'e siper etmeleri gerekir. Çünkü, Hazret-i Peygambe'rin onlar üzerinde hakları vardır. Onları imana davet etmiş, onlar da hidayet bulmak suretiyle, cehennemden kurtulmuşlardır." Öyledir. Çünkü, Allah yolunda karşılaşacakları hiçbir susuzluk, yorgunluk, açlık, inkarcıları öfkelendirecek bir yeri çiğneyip geçmeleri ve düşmana karşı başarıya ulaşmaları yoktur ki, mutlaka bunlarla kendilerine sâlih bir amel yazılmış olmasın. Allah, güzel davrananların ecrini zayi etmez. Bu sebepten, yani o kimselerin Hazret-i Peygamberle birlikte bulunarak Allah yolunda uğradıkları susuzluktan, vücutlarına dokunan herhangi bir yorgunluk ve açlıktan, kendilerinin ya da hayvanlarının atacağı bir adımdan yani düşman toprağına girmelerinden dolayı inkarcıların kızmalarından, kâfirleri öldürmeleri, esir almaları ve yenmeleri gibi bütün olaylardan mutlaka kendilerine sevaplar yazılır. Bütün bunlar, kendileri için sâlih ameller olup, mutlaka birçok sevaplara nail olurlar. Yüce Allah, güzel davrananların (muhsinlerin) mükâfatını eksiksiz verir. Bu âyetten anlaşıldığına göre, cihad etmek de ihsandır. |
﴾ 120 ﴿