13

O'nu, gök gürlemesi... Bu konuda âlimler görüş ayrılığı içindedirler. Gerçekte ”gök gürlemesi" anlamındaki ”rad" Allahın nurundan yaratılan bir meleğin adıdır ve deve sahibinin, develeri sürüp götürdüğü ve yönettiği gibi, meleğin, bulutları süren şiddetli sesi anlamına da gelir.

Hamd ile, O'nu hamdederek... Göğün şiddetli gürlediği zamanlarda Hazret-i Peygamber: ”Ey Allahım! Öfkenle bizi mahvetme, azabınla bizi helak etme, bundan önce bize afiyet ver" diye duâ ederdi.

Melekler de korkusundan Allah'ın heybet ve celâlinden korkarak

tesbih ederler.

Ra'd tesbih ettiği zaman -onun tesbihi duyulan sesidir- bütün melekler seslerini tesbihle yükseltirler, bunun üzerine yağmur yağar. Melekler Allah'tan korkarlar, ancak onların korkusu insanoğlunun korkusu gibi değildir. Çünkü onlardan hiçbiri sağında solunda olanı bilmez. Onları yemek içmek ve başka hiçbir şey Allah'a ibadetten alıkoymaz.

İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: ”Bir kimse gök gürlemesini duyar da: 'Gök gürlemesinin hamd ile meleklerin de korkusundan tesbih ettiği Allah, yücedir. O her şeye kadirdir' der ve sonra da kendisini yıldırım çarparsa, onun diyeti bana aittir."

Onlar yani şu kâfirler bu delillerin açıkça görülmesine rağmen

Allah hakkında Rasûlünü yalanlamaları dolayısıyla, onun nitelendirdiği azamet, birlik ve kusursuz gücü konusunda

mücadele ederlerken, O, yıldırımlar gönderip... Yıldırım, buluttan meydana gelen ve yere düşen dumansız bir ateş parçasıdır. Bu dünyadaki ateşlerden daha kuvvetlidir. Çünkü buluttan indiği zaman, bazan denize gömülür ve su altındaki balıkları yakar.

İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Yahudiler, Hazret-i Peygambere Ra'd'ın ne olduğunu sordular. Rasûlüllah: ”O, bulutlarla görevli bir melektir. Onunla birlikte ateşten sapanlar vardır. Onlarla bulutları istedikleri tarafa sürerler," buyurdu. (3) Sapan diye terceme ettiğimiz ”mihrak" aslında: Çocukların birbirlerine vurdukları bükülmüş' kumaş parçasıdır. Burada, meleğin bulutları sürdüğü bir âlet anlamındadır.

Dilediğini çarpar. Dilediğine isabet ettirip yok eder.

O, düşmanlarına karşı

tuzağı yani plânı

pek şiddetli olandır. Onları hiç hesaba katmadıkları şekilde helak eder.

Rivayet edildiğine göre Hazret-i Peygamber bir adamı, cahiliye Araplarınm ileri gelenlerinden birine göndererek: ”Git onu bana çağır" buyurdu. Adam: ”Ey Allah'ın Rasûlü! Adam azgın ve taşkının biri, gelmez" dedi. Rasûlüllah tekrar: ”Git, onu bana çağır" buyurdu. Gidip adama: ”Rasûlüllah seni çağırıyor" dedim O: ”Allah nedir? Altından mı, gümüşten mi, yoksa bakırdan mı?" dedi. Râvî Enes diyor ki: Rasûlüllah'ın gönderdiği sahâbî, Efendimize dönüp olanı haber verdi. ”Onun azgın ve taşkının biri olduğunu sana haber vermiştim. Şimdi de bana böyle böyle söyledi" dedi. Hazret-i Peygamber: ”Ona tekrar dön ve çağır" buyurdu. Sahabî tekrar gitti, önceki sözleri tekrarladı. Sonra Rasûlüllah'a dönüp olanları haber verdi. Rasûlüllah: ”Ona yine git," buyurdu. Bu zat üçüncü kez gidip aynı şeyleri söyledi. O müşrik konuşurken, aniden Allah (celle celalühü) tam başının üstüne bir bulut gönderdi. Bulut gürledi ve bir yıldırım düşerek kâfirin, kaf atasını deldi. Bunun üzerine Allah (celle celalühü): ”Onlar Allah hakkında mücadele ederlerken, O, yıldırımlar gönderip, dilediğini çarpar. O, tuzağı pek şiddetli olandır," âyetini indirdi.

13 ﴿