10Ahirete ve öldükten sonra dirilmek, hesap ve ceza gibi içinde açıklanmış olan hükümlerine inanmayanlara gelince, onlar için elemli bir azap hazırlamışızdır. O da cehennem azabıdır. İyi bil ki, Kur'an-ı Kerim, Allah (celle celalühü)'ın el-Hâdî ismine mazhar olmuş susan kitabıdır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, konuşan kitabıdır. Kılavuzluk ve irşad, yalnız o kitabın içindeki ile amel edenlere fayda verir. O kitap, din ve dünya ile ilgili açıklamadığı hiç bir şey bırakmamıştır. Onda her şey ya mücmel olarak ya da etraflıca açıklanmıştır. İbni Mesud (radıyallahü anh): ”İlim öğrenmek istediğinizde onu Kur'an'da aramayı ve ondan öğrenmeyi tercih ediniz, zira öncekilerin ve sonrakilerin bilgisi ondadır," demiştir. Hikâye olunduğuna göre, ariflerden biri: ”Hamurdan bir kıl çıktığı gibi müminin cesedinden de ruhu öylece sıyrılıp çıkar" hadisinin manasının Kur'an'da bulunup bulunmadığını araştırmış ve Kur'an'ı sonuna kadar dikkatle okuyup hatmetmiş, bulamayınca Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'i rüyasında görerek: ”Ey Allah'ın Rasûlü! Allahü teâlâ ”Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık kitaptadır. ” (En'am: 59) buyurmuş olduğu halde bu hadisin manasını bulamadım" demesi üzerine, Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Onu Yûsuf Sûresinde ara." buyurmuş. Arif uyanınca, ”...Kadınlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki; Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederiz, bu asla bir beşer değildir. Bu ancak değerli bir melektir," (Yûsuf: 31) âyet-i kerimesi olduğunu anladı. Yani, kadınlar Yûsuf (aleyhisselâm)'un güzelliğini görünce, temaşasıyla meşgul olduklarından bıçak acısını duymadılar. İşte mü'min kişi de böyledir, son nefesinde rahmet meleklerini, Allah'ın kullarına ihsan ettiği nimetleri, huri ve köşkleri görünce kalbi onlarla meşgul olur ve ölümün acısını duymaz. Bundan anlaşılıyor ki, Kur'an okuyan tam bir dikkat ve tefekkürle okumalı ki, amacının tamamına ulaşabilsin. Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), Kur'an'ın üç geceden daha az bir zamanda hatim edilmesini men etmiş ve ”Kur'an'ı Kerim'i üç geceden daha kısa bir zamanda hatmeden kimse onu anlayamaz" buyurmuştur. Yani, Kur'an'ı bir veya iki gecede hatmederek okuyan bir insan çok acele ile okuyacağı için dikkatlice tefekkür ederek Kur'an'ın manasını anlayamaz. Gönül huzuru içinde ve zevkle manasını düşünerek anlayabilmesi için üç veya daha fazla gecede hatim etmeyi plânlamalıdır. Bu sebeple bir kısım âlimler, Kur'an'ın manalarını düşünmeleri ölçüsünde kimi her cuma, kimi ayda bir, kimi de yılda bir hatim etmeyi tercih etmiştir. Müstecab olduğu için Kur'an'ın hatim duası esnasında yapılan duada bulunmayı ganimet bilmelidir. İmam Şatıbî, Kur'an'ı hatmetdiğinde şu duayı yapardı: ”Allah'ım! Biz senin kullarınız, senin kulların olan erkek ve kadınların çocuklarıyız, hakkımızda hükmün geçerlidir. Senin hükmün hakkımızda adalettir. Kendi Zat-ı ulûhiyetini isimlendirdiğin veya halkından birine öğrettiğin yahut kitabında indirdiğin veya kendi nezdinde gayb ilminde kendine tahsis buyurduğun, sana ait olan her ism-i cehlinle dilerim ki, Kur'an'ı kalblerimizin baharı, göğüslerimizin şifası, hüzün ve kederlerimizin giderilmesine vesile, bizi kendilerine in'am ve ihsan ettiğin Nebiler, sıddikler, şehitler ve sâlihlerle birlikte rızana, selâmet ve seadet yurdu olan cennet ve nimetlerine ileten rehber eyle. Ey merhametlilerin en merhametlisi!" "Kınye"de belirtildiğine göre, ”Kur'an hatminde toplu halde ve cehren ihlâs okumakta bir beis ve sakınca yoktur, ancak bir kişinin okuyup diğerlerinin dinlemesi evlâdır."  | 
	
﴾ 10 ﴿