15

Kim hidayet yolunu seçerse, Kur'an'ın gösterdiği yoldan gider, onun hükümlerine göre amel eder ve onun yasakladıklarını yapmazsa

ancak kendisi için hidayet yolunu seçmiş olur; doğru yolu seçmesinin faydası, kendisinedir.

Kim de saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Kendi nefsini saptırmış olmasının cezası ve vebali kendisine aittir, başkasına değil.

Beyzavî: ”Bir kimsenin hidayete kavuşması, başkasını kurtaramadığı gibi, sapması da kendisinden başkasını mahvetmez", demiştir.

Hiç bir günahkâr, başkasının günah yükünü taşımaz. Burada geçen ”el-vizr", günah, ağırlık ve yük anlamındadır. Yani, günah taşıyan nefis, başka bir nefsin günahını taşımaz. Aksine, her nefis kendi günahını taşır. Bu sebeple, bir insan, başkasının günahıyla sorumlu tutulamaz. Bu âyet-i kerimenin açıklamış olduğu bu hüküm, daha önce açıklanan ”Her insanın amelini boynuna bağladık." (İsrâ: 13) âyetindeki hükmü pekiştirmektedir.

Ancak, ”Kim iyi bir ise aracılık ederse, onun da o isten nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da o işten bir payı olur." (Nisa: 85) ve ”Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için..." (Nahl: 25) âyet-i kerimelerinde geçen, bir insanın diğer bir insana ait olan günahı yüklenmesi ve iyiliğinden faydalanarak kötülüğünden de zarar görmesi anlamındaki hususa gelince-, bu gerçekte insanın kendi iyiliğinden faydalanması ve kötülüğünden de zarar görmesidir. Çünkü, iyilik ve kötülüğün fayda ve zararı, aracılığından dolayı, aracı olana ulaşır. İyilik ve kötülüğün kendisinden değil. Nitekim, sapıklığın zararı sapanlara aittir; saptıranların yüklendikleri günah ise, saptırmanın cezasıdır. Sapmanın değil. İnsanlar, şayet biz hak yolda değilsek bunun günahı bizim değil, atalarımızındır. Çünkü biz onları taklid ediyoruz, diyorlardı. Âyet-i kerime onların bu ümitlerini ve iddialarını ortadan kaldırmaktadır.

Biz, insanlara hak yolu gösteren, sapıklıktan meneden ve onları susturacak deliller getiren

bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz. Burada, insanlara ilâhî dini tebliğ etmek üzere peygamber gönderilmesinin vacip olduğuna işaret vardır. Ancak bu, Allah üzerine vaciptir, şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu, ilâhî hikmetin bir gereğidir. Zira, bunda bir çok maslahat ve hikmetler vardır. Günahkâr ve sapıklardan her hangi bir kimseyi, aklı var o halde iman etseydi, diye kendilerine azap etmeyiz. Burada yapılmayacağı bildirilen azap, dünya azabıdır, bu azap da âhiret azabının bir başlangıcıdır. Bu sebeple inkâr edip inatlarında ısrar edenler, hem dünya ve ahirette ve hem de kabirde yani berzah âleminde azap edilmek suretiyle cezalandırılırlar.

15 ﴿