36

Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Maksadına ulaştıracağını bilmediğin bir yoldan gitmek gibi, hakkında bilgin olmayan söz ve hareketlerin peşine düşme.

Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi yaptığından sorumludur. Ayetteki geçen uzuvlar, kıyamet günü sahiplerinin aleyhine şahitlik edecekleri ve onların durumundan sorumlu bulunacaklarından onlara akıllı bir kişilik verilmiştir ki, edebiyatta buna teşhis sanatı denir.

Bahrul-Ulûm’da denilmiştir ki: ”Sanki Allah; kalp, göz ve kulakla ilgili olan bilinmeyen şeyleri yasaklamakla: dinlenilmesi caiz olmayan şeyleri dinleme, bakılması caiz olmayan şeylere bakma, kastedilmesi caiz olmayan şeyleri kastetme demiştir. Çünkü, bunların her birinden dolayı Allah (celle celalühü), sahibini sorumlu tutacaktır ve cezalandıracaktır."

Âyet-i kerimede ayrıca, insanın bir kötülüğü yapmak üzere niyetlenip kararlı olmasından dolayı sorumlu tutulacağına da bir delâlet vardır. Nitekim: ”...Lakin kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar." (Bakara: 225) âyetinde buyrulduğu gibi. Meselâ, kibir, haset, nifak, kendini başkasından üstün görmek, riya ve dünyayı sevmek gibi kalbin kötü amellerinden insan kendi arzu ve iradesiyle yapmak azminde bulunduğu şeylerden sorguya çekilir, fakat ihtiyarî olmayan düşünce ve azimlerden dolayı sorumlu tutulmaz.

Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: ”Ümmetimin içlerinden, geçirdikleri kötü niyetleri affedilmiştir" buyurmuş olması konuya açıklık getirmiştir.

El-Eşbah ve'n-Nezair'de: ”İnsanın içinden gelip geçen kötü şeyler söylenmedikçe veya yapılmadıkça onlardan dolayı sorumlu olunmaz" denilmiştir. Nitekim Müslim’in de buna benzer rivayeti vardır.

Bu konuda söylenenlerin özeti şudur:

İnsanın gönlünden geçen günahlara dair niyet ve kararlılık, beş maddede toplanır:

1. el-Hâcis: İnsanın nefsine atılan, ilka edilen kötülüktür. Bundan muaheze olunmayacağına ittifak vardır, çünkü kendi kendine kalbine düşmüştür, onun fiili değildir.

2. Hatır: Bu, hacis'den sonra gelir. Hacisin hemen başlangıcında insan bunu def edebilir. Sahih hadisle sabit olduğuna göre insan ”hatır" ve bundan sonra gelen ”hadisu’n-nefs"den sorumlu değildir.

3. Hadisu’n-nefs'tir. Bu da Hâtır'dan sonra gelir.

4. Hemm ve

5. Azm'dır. Bu da insan kalbine gelen hemm’in, kast'ın en kuvvetlisi ve en kesinidir. Yani insanın bir işi yapmaya kesin karar vermesidir.

Bazı büyük zevat, Mekke'yi Mükerreme'dekiler hariç, insanın gönlüne doğup gelen bütün kötü niyetlerin (hevâtır) hepsi aff edilmiştir" demişlerdir. Bu sebeple Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh) ikametgâh olarak ihtiyaten Taifi seçmiştir.

Hemm'e gelince, sahih hadiste belirtildiğine göre bir kimse bir iyiliği yapmak isteyip karar verince ”hemm" o kimseye, bir hasene iyilik yazılır. Bir seyyie'ye, kötülüğe hemm (karar verilmesin)den dolayı seyyie, kötülük yazılmaz, beklenir. Şayet ona azm eden kişi, Allah için o kötülüğü işlemez, terk ederse onun için o da bir hasene sevap olarak yazılır. Şayet hemm (azm) ettiği gibi yaparsa, bir tek seyyie, günah yazılır. Daha doğrusu insan için yalnız fiili yazılır.

Azm kısmına gelince. Muhakkiklere göre insan ondan dolayı sorumludur.

Ayetin, ”Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme" kısmıyla kötü huyların

Dokuzuncusu olan zulüm'e işaret vardır. Zulüm: Bir şeyi, konulması gereken yerinden başka bir yere koymaktır. İnsanın, organlarını emredilenin dışında kullanılması bu manada bir zulüm sayılır.

Kulakların gıybet, yalan ve iftira gibi şeyleri dinlemekte kullanılması, kulakların zulmüdür.

Gözlerin zulmü, haram olan şeylere bakmaktır. Dünyalık bakımından kendisinden üstün olana bakıp ona imrenmesi, din bakımından da kendisinden aşağı durumda olana bakıp amellerini azaltacak davranışlara sapması, dünyevî zinet ve süslere bakması da yine gözlerin zulmüdür.

36 ﴿