27Allah, onların yerlerine, çiftliklerine ve bahçelerine yurtlarına, kalelerine ve evlerine mallarına paralarına, eşya ve davarlarına ve O'nun ilminde ve takdirlerinde bulunan, henüz ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Tıpkı İran, Bizans ve kıyamet gününe kadar fethedilecek olan yerler ve mülkler gibi. Bu mesajda, söz konusu yerlerin Müslümanlara kalması, mirasın vârislere kalmasına benzetilmiştir. Halbuki onlarla Müslümanlar arasında bir akrabalık, din birliği ve yakınlık yoktur. Allah onları Müslümanlar vasıtasıyla helak etmiş, mülklerini ve mallarını onlara ganimet kılmış ve o mallar, vârise kalan mal gibi kendilerine kalmıştır. Allah'ın her şeye gücü yeter. Gerçekten siz, teslim aldığınız yerin size miras olarak verilmesiyle ilgili Allah'ın takdirlerinin bir kısmını gördünüz. Sonrasını buna göre mukayese ediniz. Rivayet edilmiştir ki, Hazret-i Peygamber, Hendek savaşından döndüğü zaman öğle vakti idi. Öğle namazını kılarak Zeyneb'in evine girdi. Zeyneb, Hazret-i Peygamber'in mübarek başındaki yarığı yıkadı. Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) atı üzerinde ve başında siyah sarığı ile gelerek şöyle dedi: ”Ey Allah'ın Rasûlü! Silâhını bıraktın mı?" Rasûlüllah: ”Evel" dedi. Cebrail: ”Düşman sana karşı harekete geçtiğinden beri Allah'ın melekleri silâhlarını bırakmadılar. Allah sana, Kurayza oğullarının üzerine yürümeni emrediyor. Ben de benimle birlikte olan meleklerle onlara yöneliyorum. Hem kendilerini, hem de kalelerini sarsacağım." Bu durum karşısında Rasûlüllah Bilâl’e, savaşabilecek insanlara ikindi namazını Kurayza oğulları yurdunda kılmaları gerektiğini duyurmasını emretti. Hazret-i Peygamber zırhını giydi ve miğferini taktı. Mübarek eline bir mızrak aldı ve kılıcını kuşanarak atına bindi. Etrafında ise silâhlı üç yüz kadar insan vardı. İbn Umm-i Mektüm'u da Medine'ye vekil bıraktı. Sancağı ise Hazret-i Ali'ye verdi. Bu sancak Hendek'te bulunduğu yerden henüz alınmamıştı. Rasûlüllah, Hazret-i Ali'yi ashab-ı kiramdan bir kısmı ile birlikte önden gönderdi. Kendisi de, Necear oğullarından silâhlı bir gruba uğrayarak onlara şöyle buyurdu: ”Size uğrayan oldu mu?" Bunun üzerine şöyle dediler: ”Evet, T Dihye el-Kelbi (radıyallahü anh) uğradı. Bize, silâhlanmamızı emrederek: 'Şu anda Rasûlüllah size geliyor.' dedi. Hazret-i Peygamber de onlara: ”O Cebrail'di," buyurdular. Hazret-i Ali, söz konusu kalelere yaklaşınca sancağı kale dibine dikti. Bu esnada Kurayza oğullarının, gerek Hazret-i Peygamber ve gerekse hanımları hakkında kötü sözler söylediklerini duydu. Müslümanlar ise susmayı tercih ederek, ”Aramızda savaş görülüyor" dediler. Öte yandan Hazret-i Ali, Rasûlüllah'nün gelmekte olduğunu görünce Katade el-Ensariye, sancağa sahip çıkmasını emrederek Hazret-i Peygamber'e yöneldi ve ona şöyle dedi: ”Ey Allah'ın Rasûlü! Şu kötü kişilere yaklaşman doğru değil." Hazret-i Peygamber: ”Her halde onlardan benimle ilgili kötü bir şey duydun," buyurdu. Hazret-i Ali: ”Evet." deyince, Hazret-i Peygamber: ”Beni görselerdi hiçbir şey demezlerdi," buyurdu. Rasûlüllah kalelerine yaklaşınca şöyle buyurdular: ”Ey maymun ve domuzların kardeşleri! (Nitekim Davûd (aleyhisselâm) zamanında Yahudilerin gençleri maymun, yaşlıları da domuz suretine büründürülmüşlerdir.) Allah sizi rezil etmiş ve size azabını indirmiştir. Bana küfür mü ediyorsunuz?" Bunun üzerine yemin etmeye ve ”Böyle bir şey söylemedik" demeye başladılar ve: ”Ey Kasım'ın babası! Sen kötü birisi değilsin," dediler. Ashab-ı kiramdan bir topluluk, Hazret-i Peygamber'in, ”Hiç kimse ikindi namazını Kurayza oğulları yurdunun dışında kılmasın" sözüne uyarak ikindi namazını yolda vakti olunca durup kılmamışlar, yatsı namazının vaktinden sonraya bırakmışlar ve Kureyza oğullarının yurdunda kılmışlardır. Diğer bir kısmı ise, ”Kılalım; çünkü Rasûlüllah (sallalahü aleyhi ve sellem) bizden, namazı terketmeyi ve onu vaktinden sonraya bırakmayı talep etmemiş, bizi sadece hızlı hareket etmeye teşvik etmiştir" diyerek, bulundukları yerde ikindi namazını eda ederek yürümüşlerdir. Öte yandan, Hazret-i Peygamber'in talimatını yorumsuz kabul edip namazlarını geciktirenleri bu hareketlerinden dolayı ne Allahü teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de kınamış, ne de Rasûlüllah azarlamıştır. İki gruptan her biri farklı yorum yapmış ve tercih ettiği görüşten dolayı mükâfat haketıniştir. Bu durum gösteriyor ki, müctehidlerden fıkhı meselelerde farklı görüş ortaya koyan, görüşünde isabet etmiş sayılır. |
﴾ 27 ﴿