40Rasûlüm Muhammed b. Abdullah b. Abdulmüttalip b. Haşim, sizin erkeklerinizden hiçbirinin gerçek anlamda, neseb ve doğum itibariyle babası değildir. Ki, onunla ve o kişi arasında, baba ile oğul arasında bulunan evlilik vb. ile ilgili yasaklama söz konusu olsun. Öte yandan tercih edilen görüşe göre İslâm'da, Hazret-i Peygamber'in babasının ve dedesinin adını bilmek şart değildir. Aksine O'nun şerefli adım bilmek yeterlidir. Müfessirler şöyle demişlerdir: ”Hazret-i Peygamber, Zeyneb'in iddeti sona erdikten sonra onunla evlenince münafıkların dilleri uzamış ve şöyle demişlerdir: 'Nasıl olur da oğlunun hanımını kendine nikâhlar?' Nitekim, Arapların hükmüne göre bir çocuğu kendine evlât edinen kişinin nazarında o çocuk, verasette ve hanımı ile babasının evlenmesinin haram olması konusunda tıpkı öz oğlu gibiydi. Allahü teâlâ, bu hükmü değiştirmeyi dileyerek bu âyeti indirmiştir. Fakat o, Allah’ın rasûlü ki, her Peygamber, aynı zamanda ümmetinin babasıdır. Lâkin bu babalık, gerçek anlamda değil; ümmetine acıyan, öğüt veren, ebedî hayatlarına vasıla olan, kendisine saygı gösterilmesi ve itaat edilmesi gereken kimse anlamındadır. Zeyd b. Harise de, Hazret-i Peygamberle aralarında baba-oğul ilişkisi olmayan erkeklerinizden biridir. Evlât edinmenin, yakınlık göstermenin ve özel olarak ilgilenmenin dışında başka bir hükmü yoktur. Ve peygamberlerin sonuncusudur. İsa (aleyhisselâm)'nın Hazret-i Peygamberden sonra inmesi, onun peygamberlerin sonuncusu olmasına ters düşmez. Çünkü Hazret-i Peygamber'in peygamberlerin sonuncusu olmasının anlamı, kendisinden sonra hiç kimsenin peygamber olmamasıdır. Halbuki İsa (aleyhisselâm), ondan önce peygamber olanlardan biridir. İndiği zaman ise Rasûlüm Muhammed (sallalahü aleyhi ve sellem)'in şeriatına bağlı, tıpkı onun ümmetinden biri gibi, kıblesine yönelip namaz kılan bir kimliğe sahip olarak iner. Ona ne vahiy gelir, ne de hüküm verilir. Doğrusu O, Rasûlüllah'nün temsilcisi olur. Şayet sen, ”Rivayet edilmiştir ki, İsâ (aleyhisselâm) âhir zamanda indiği zaman haçı kıracak, domuzu öldürecek, kâfirlerden cizyeyi kaldıracak ve sadece İslâm'ı kabul edecek" dersen, cevap olarak şöyle derim: ”Bunlar, Rasûlüm Muhammed (sallalahü aleyhi ve sellem)'in şeriatına ait hükümlerdendir. Fakat onların İsa (aleyhisselâm)'nın zamanında ortaya çıkacağı tayin edilmiştir." Kısacası, Allahü teâlâ'nın: ”Peygamberlerin sonuncusudur" sözü, Hazret-i Peygamber açısından ziyadesiyle şefkati, ümmeti açısından ise saygıyı ifade etmektedir. Çünkü kendisinden sonra peygamber gelecek olan bir peygamber, nasihat ve açıklamaya dair bir şeyi unutabilir. Çünkü, unutulan hususun daha sonra telâfisi mümkündür. Fakat kendisinden sonra peygamberin gelmesi söz konusu olmayan peygamber, ümmetine karşı daha şefkatli ve her yönden onkıra daha iyi rehber olur. Allah her şeyi hakkıyla bilir. Dolayısıyla peygamberlerin sonuncusu olmaya lâyık olanı ve durumu için gerekeni bilir. Bu hususu Ondan başkası ise bilmez. İbn Kesir, bu âyetin tefsiri ile ilgili şöyle demiştir: ”Âyet, Hazret-i Peygamber'den sonra başka bir nebinin olmadığına dair bir delildir. Ondan sonra bir nebi olmadığına göre rasûl hiç olmaz. Çünkü risalet makamı, nübüvvet makamından daha özeldir. Nitekim her rasûl, aynı zamanda bir nebidir, ama her nebi, rasûl değildir. Bu konuda Allah Rasulü'nden gelen ve tevatür yoluyla nakledilen hadis-i şerifler vardır. Rasûlüm Muhammed (sallalahü aleyhi ve sellem)'in kullara gönderilmesi, Allah 'ın onlara olan rahmetinin bir eseridir. Yine onun, nebilerin ve peygamberlerin sonuncusu olarak şereflendirilmesi ve onun şahsında İslâm dinini tamamlaması bu rahmetin sonucudur. Gerek Allahü teâlâ Kitab'ında, gerekse Hazret-i Peygamber mütevatir hadislerde, kendisinden sonra hiçbir peygamberin olmadığını bildirmişlerdir. Ki insanlar, Hazret-i Peygamberden sonra peygamberlik iddiasında bulunan her kişinin, olağanüstü şeyler gösterse, göz boyasa, çeşitli sihir ve tılsımlar gösterse bile pek yalancı, uydurukçu, deccal, sapık ve saptırıcı olduğunu bilsinler. |
﴾ 40 ﴿