FATIR SURESİMekke devrinde nazil olmuştur, 45 âyettir. 1Gökleri ve yeri yaratan, daha önce benzeri olmadan yoktan var eden ki, İbn Abbas şöyle demiştir: ”Fâtır" kelimesinin anlamını, iki bedevî Arabın bir kuyu için yanımda tartışıncaya kadar bilmiyordum. Bu iki şahıstan biri diğerine, ilk olarak kuyuyu ben açtım anlamında, ”Ene feterhuhâ" diyor du. Müberred de, ”Fâtır, yaratan ve yoktan var eden demektir," demiştir. Melekleri sahip oldukları farklı derecelere göre ikişer, üçer, dörder ka natlı elçiler yapan ki,. Allah onları kendisi ile peygamberleri arasında vası talar kılmıştır. Böylece onlar, ilâhî mesajları peygamberlere vahiy yoluyla, ilham ve gerçek rüya ile tebliğ ederler. Yine onlar, bu kanatlan sayesinde gök ten yere inerler ve göğe çıkarlar. Kanatların fazla olması, bazı meleklerin di ğerlerine oranla kabiliyetlerinin daha mükemmel olduğuna işaret etmektedir. Buna göre anlam şöyledir: ”Bazı melekler iki kanatlı, bazılan üç kanatlı ve diğer bazıları da dört kanatlı olarak yaratılmıştır." Rivayet edildiğine göre Hazret-i Peygamber Mîrac gecesinde Cebrail (aleyhisselâm)’i altı yüz kanatlı olarak gömüştür. Bu kanatlardan ikisi doğudan batıya ulaşıyordu. Bu rivayet ve dörtten ziyade kanatla ilgili rivâvetler delâlet eder ki, Allahü teâlâ bu âyette sayısal olarak meleklerin kanatlarının özelliklerini kastetmemiş ve dörtten fazla kanatlarının olmayacağını da belirtmemiştir. Öte yandan bazı büyükler şöyle demişlerdir: ”Kal bele meydana gelen şey, ya haktır ya da bâtıldır. Hak olan, ilim ve mağrifete bağlı olarak Allah'tan veya rûhânî bir melek tarafındandır. İnsanı itaate ve iyi olana sevkeden bu şeye ”ilham" adı verilir. Bâtıl olan ise ya nefsanîdir, ki, burada nefis rol oynadığından buna, hatıra gelen anlamında ”hâcis" adı verilir, ya da şeytanîdir, insanı günaha davet eden bu dürtüye de ”vesvese" denmiştir." Allah'a hamdolsun. Yani bütün övgüler, başkasına değil, Allah'a mahsustur. Gerçek anlamda Allah'a harnd, zâtı ile kendini övmesi ise de bura da kullara nasıl hamd edecekleri öğretilmektedir. O, yaratışta -ki, yarattığı, hangi varlık olursa olsun, ister melek ve isterse başka bir şey olsun- iradesi ve hikmetinin gereği olarak tarifi mümkün olmayan şeylerden dilediğini çoğaltır. Bu sebeple kanatların sayısı konusunda meleklerin durumlarının farklı oluşu ile diğer varlıkların bazı özelliklerinin değişik olması, onların varlığının bir gereği değil, aksine Allah'ın dilemesinin ve O'nun hikmetinin bir gereğidir. Âyet-i kerime, artırılarak verilen somut ve soyut özellikleri içine almak tadır. Vücut ve özellikle yüz güzelliği, gözlerin güzelliği, organların yerli ye rinde olması, dilin rahat ve kolay hareket edebilirliği, güzel saç ve güzel ses bunlardan birkaçıdır. Nitekim Hazret-i Peygamber, sesi hoş olan biriydi. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: ”Allahü teâlâ, sesi güzel birinin Kur'an okuyuşunu efendisinin şarkıcı bir cariyesini dinlemesinden çok daha fazla dinler." Başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: ”Kur'an'ı seslerinizle süsleyin." (2) Yani Kur'an'ın süsünü güzel seslerinizle ortaya koyun. Yoksa yaratanın sözü, yaratılanın sesi ile süslemesinden yücedir. Bir harf ilâve etmek, ya da bir harf eksiltmek suretiyle mana değişmedikçe sesi güzelleştirerek ve nağme yaparak okumaya müsaade edilmiştir. Ayrıca güzel yazı, keskin zekâ, yüksek akıl, cesaret ve güzel huyluluk ve buna benzer övülen pek çok haslet sözkonusu özelliklerdendir. 2- Hadisi Ebû Dâvud ve Nesâî tahrîc etmişlerdir. Hadiste kastedilen, Kur'an okurken düzgün ve tecvidli bir okuyuş ile sesi güzelleştirmektir. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 2/454. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir. Bu ifade, dile getirilen hükmün ve Allah'ın dilediği kadar fazla vermeye olan gücünün dayanağıdır. Allahü teâlâ, gücünün her şeyi içine aldığım belirtmiştir. Yersiz istek ve arzu lardan kurtarmak, gaflet bataklığından çıkarmak, birçok nimetten biri sayılan bilme ve görme dairesine sokmak da bu güce dayanır. Bu sebeple ilâhî gücü hiçe sayan, bilerek inkâr etmiştir. İbrahim b. Edhem’in durumunu görmüyor musun? Nitekim Allah ona ilk olarak maddî lütuf güzelliği ile tecellî etmiş, makam ve saltanat vermiş, ardından da ona ikinci olarak manevî lütfü ile ih san ve ikramda bulunmuştur. Zira Allahü teâlâ onu gereksiz bağların hapsin den, kederlerden kurtarmış ve vuslatla şereflendirmiştir. Hikâye edildiğine göre hükümdarın evlâtlarından biri olan İbrahim b. Edhem’in, ailesini, malını, makamını ve görevini terketmesinin sebebi şuydu: Bir gün avlanmak için çıkmış önce tilki aramış, ardından da tavşan aramaya koyulmuştur. Bu arama ve tarama esnasında kendisine aniden gelen bir ses: ”Bunun için mi yaratıldın? Yoksa sana bu mu emredildi?" demiş, İbrahim b. Edhem bu ses üzerine bineğinden inmiş ve bu arada bir çobana rastlamıştır. Çobanın yün kabanını alarak giymiş, karşılığında ona atı ile birlikte yanında bulunan eşyaları vermiş ve sonra çöle yönelmiştir. Daha sonra farklı bir kim liğe bürünmüştür. Ve yine hikâye edildiğine göre Kirman hükümdarı Şeyh Kirmânî ava çıkmış ve uzun süre av arayıp durmuş, nihayet tek başına bir çölün içine düşmüştür. Bir de ne görsün, yırtıcı bir hayvana binmiş vaziyette bir delikanlı! Etrafında da yırtıcı hayvanlar var. Bunlar onu görünce kendisine yönelmişler, fakat delikanlı onlara engel olmuştur. Şeyh Kirmânî'ye yaklaşınca selâm vermiş ve ona şöyle demiştir: ”Ey Şah! Allah'tan uzak bu gaflet nedir? Âhiretini kenara bırakıp dünyan ile, Mevlâna hizmet yerine zevkin ve boş arzunla meşgulsün. Gerçek şu ki, Allahü teâlâ, kendisine hizmet etmede yararlanmak üzere sana dünyayı vernıiş; oysa sen onu O'ndan uzak bir meşguliyet için vasıta kılmışsın. Allahü teâlâ'nın dünyaya; ”Kim Bana hizmet ederse sen de ona hizmet et; kim de sana hizmet ederse onu hizmetinde kullan" diye ilham ettiği hususu sana ulaşmadı mı? Şeyh Kirmânî bu durumu görünce tevbe etmiş, bunun sonucunda büyük bir değişikliğe uğramıştır. |
﴾ 1 ﴿