12Şüphesiz ölüleri ölümlerinden sonra yeniden ancak Biz diriltir ve onlara amellerine göre muamele eder iz. İşte o zaman, müjdelenen insanlara olan ikram ve uyarılanlara karşı intikam tümüyle ortaya çıkar. Diriltme : Bir varlığı his ve hareket edebilecek şekilde canlı hale getirmektir. Ölü ise, ruhu alınan kimsedir. Yaptıklarını iyiliklerini ve kötülüklerini ve eserlerini yani öğrettikleri ilim, yazdıkları kitap, vakfettikleri mal, inşa ettikleri cami ve buna benzer diğer hayırlar gibi, geride bıraktıkları iyiliklerden müteşekkil eserlerini yazarız. Levh-i Mahfuz'da saklarız. Âyetin devamı bu manâya delâlet etmektedir. Ya da onları elçilerimiz, yani insanların amellerini yazmakla görevlendirilen melekler yazar. Âyet-i Kerime'de, yazma işlemi diriltme işleminden önce olmasına rağmen ifadede sonraya bırakılmıştır. Çünkü burada yazma işinin kendisi hedef alınmamış, diriltme işi için dile getirilmiştir. Diriltmek ve yeniden var etmek olmasaydı yazmanın ne anlamı kalırdı. Bazı müfessirler, âyette geçen ”eserler" ifadesi için, ”Onlar, camilere gidenlerin izleridir" demişlerdir. Bu ifadeden kasıt, her halde bu izlerin o eserlerden sayılmasıdır. Rivayet edilmiştir ki,. Seleme oğullarından bir gurup ashabın evleri Mescid-i. Nebeviden uzak kalmış ve bu yüzden evlerini Mescid’in civarına taşımak istemişlerdir. Bunun üzerine Allah Rasûlü onlara: ”Seleme oğulları! Evlerinizi yerinde bırakın; Mescid'e gidiş-geliş adımlarınız yazılır" buyurmuş, Allahü teâlâ da şu âyeti indirmiştir: ”Yaptıklarınızı ve eserlerinizi yazarız. ” Öte yandan evi camiye yakın olan kişi hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır. Şöyle ki, : O kişinin evine yakın camide kılması mı daha faziletlidir, yoksa daha uzaktaki bir camiye gitmesi mi? Fakihlerin bir kısmı, ”Uzaktaki camide kılmak, fazla adımlar sebebiyle elde edilen çok sevaptan dolayı daha faziletlidir" derken, bazıları da şöyle demişlerdir: ”Yakın camide kılmak daha faziletlidir. Çünkü hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: ”Kişi, namazını ancak komşu olduğu camide kılmalıdır. (2) Bu sayede camiye olan komşuluk hakkı da ödenmiş olur. Şayet o kimsenin bulunduğu yerde cemaati bulunmayan bir mescid olur ve orada namaz kılmasıyla cemaat oluşursa onun bu mescidde namaz kılması daha faziletlidir. Çünkü bu icraatta, mescidi imar ve onu cemaatle ihya etme amacı vardır." Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: ”Cemaatle namaz kılan bir kimsenin namazı, evinde veya dükkânında kıldığı namazdan yirmi beş kat daha faziletlidir."(3) Başka bir rivayette ise ”Yirmi yedi kat ” diye ifade edilmiştir. Zira günlük olarak kılınan farz namazların rekât sayısı on yedi; on da farzlara bitişik sünnet vardır. Böylece toplam yirmi yedi eder. 2- Hadisi Darakutnî ”Sünen" inde tahric etmiştir. Bkz. el- Fethu'l- Kebîr, 3/345. 3- Hadisi Buhari, Müslim, Ebu Davûd ve Tirmizi tahric etmişlerdir. Bkz. Câmi'u'l-Usul, 9/413. Fıkıh mütehassıslarının çoğuna göre namazı cemaatle kılmak vacib; bir kısmına göre ise müekked sünnettir. Hadis-i şerife göre Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: ”Şüphesiz niyet ettim ki, birine insanlara namaz kıldırmasını emredeyim de cemaatten geri kalmış kimseleri araştırıp evlerini yakayım." (4) Bu hadis, cemaatten geri kalan kimsenin evinin yakılmasının caiz olduğunu göstermektedir. Çünkü bu davranış günah olsaydı, Hazret-i Peygamber’in buna tevessül etmesi caiz olmazdı. Çünkü o günahtır. Vacibin ya da müekked sünnetin terkinden dolayı evin yakılması caiz olunca, farzın terkinden dolayı ne olur, düşün! Hadis-i şerifte şöyle geçmektedir: ”Karanlıkta mescidlere gidenlere kıyamet günü için tam bir aydınlığı müjdele. ”(5) 4- Hadisi Müslim ”Sahih" inde, ”...sonra cemaatten geri kalmış kişilerin evlerini başlarına yakıp yıkayım" sözleriyle tahric etmiştir. Bkz. Câmi'u'l- Usûl, 5/661. Bu konuda geniş bilgi için Bkz. Muhtasar Rûhu'l-Beyan Tefsiri, cilt: 1, sh: 64, dipnot:6 5- Hadisi Ebu Davûd, Tirmizi de ” Kitâbu's-salât" bölümünde tahric etmiştir. Bkz. Câmi'u'l-Usûl, 9/420. Zaten Biz, ne olursa olsun her şeyi ister insanın yaptığı bir iş, isterse başka bir şey olsun, olan ve olacak olan bütün şeyleri ortaya koyan apaçık bir kitapta sânı yüce, olan ve olacak olan her şeyi, gösteren bir asılda; Levh-i Mahfuz'da sayıp yaznıışızdır. Burada Levh-i Mahfuz, ”imam" diye adlandırılmıştır. Çünkü buna uyulmakta ve tabi olunmaktadır. Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: ”Her insan topluluğunu imamlarıyla (önderleriyle) birlikte çağırdığımız günde..." (îsrâ: 71) Âyetteki ”sayıp yazma" ifadesinde teşvik ve tehdit vardır. Çünkü amelleri kaydedilen kişinin hiçbir durumda gaflet içinde bulunması doğru olmaz. Aksine her zaman, her yerde ve her durumda kendini kontrol etmesi gerekir.  | 
	
﴾ 12 ﴿