14Hani onlara, şehir halkına iki elçi Yahya ve Yunusu göndermiştik. Söz konusu elçilerin gönderilmesi, Allahü teâlâ'nın emriyle olduğundan dolayı O'na nisbet edilmiştir. Çünkü bu elçiler aslında Allah'ın elçileriydi. Derhal onları yalanladılar. Yani elçiler onlara gelip kendilerini hakka davet ettiler. Fakat onlar düşünmeden hemen o elçileri ilâhî davet konusunda yalancı sayarak, İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın söylediğine göre onları dövdüler ve hapsettiler. Biz de hemen bir üçüncü elçi ile havarilerin reisi Şem'un es-Sefâr'la (onları) takviye ettik. Şem'un, Hazret-i İsa'nın göğe yükselmesinden sonra onun temsilcisiydi. "et- Tekmile" isimli eserde şöyle geçmektedir: ”Bu üç elçinin kimler olduğu konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır: Bir kısım bilgin, onların Allahü teâlâ'nın göndermiş olduğu peygamberler olduğunu söylerken, diğer bazıları da, Meryem oğlu İsa'nın söz konusu şehir halkına havarilerden göndermiş olduğu kimselerdir, demiştir. Hazret-i İsa bu elçileri Allah'ın emriyle onlara gönderdiğinden dolayı gönderme işi Allah'a nisbet edilmiştir." Onlar: Hep beraber, 'Şüphesiz biz size gönderilen elçileriz' dediler. Böylece onlar, Antakya'lıların inkârının ardından sözlerini pekiştirdiler. Çünkü hepsinin sözü bir olduğundan dolayı ikisinin yalanlanması, üçünün de yalanlanması demektir. Rivayet edildiğine göre Hazret-i İsa, iki elçisini zorba hükümdara gönderince onlar kendisine ait birkaç koyunu gütmekte olan o şehir halkından bir adama, yani Habibu'n- Necear (aleyhisselâm)'a uğramış ve ona selâm vermişlerdir. Bunun üzerine Habibu'n- Necear onlara, ”Siz kimsiniz ” diye sorunca, kendilerinin İsa (aleyhisselâm)'nın elçileri olduklarını söyleyerek şöyle demişlerdir: ” Biz hastayı iyi eder ve Allah'ın izniyle anadan doğma körle alaca hastalığını iyi ederiz." Bunun üzerine Habibu'n -Naccâr bir türlü tedavi ettiremediği bir hastasını getirmiş; onlar da Allahü teâlâ'ya duâ edip üzerine ellerini gezdirdikten sonra Allah'ın izniyle o hasta sıhhatine kavuşarak ayağa kalkmıştır. Bunun üzerine Habib hemen iman etmiş ve bu haber etrafa yayılmış ve pek çok kimse bunların elinde şifa bulmuştur. Elçilerle ilgili haber, hükümdar Rum Buhnâtıs'a ulaşınca söz konusu elçileri istemiş, kendisine geldiklerinde ise durumlarını sormuş, onlar da şöyle demişlerdir: ” Biz İsa (aleyhisselâm)'nın elçileriyiz; seni tek ve bir olan Allah'a ibadet etmeye çağırıyoruz. Hükümdar da onlara: ” Tanrılarımızdan başka bir Rabbimiz mi var?" deyince: ” Evet, seni ve tanrılarını yaratandır," diye cevap vermişlerdir. Bu söze öfkelenen hükümdar, onları dövmüş ve hapsettirmiştir. Bu durum Hazret-i İsa'ya iletilince o da, söz konusu iki elçiye destek vermek üzere Şem'ûn'u üçüncü elçi olarak göndermiştir. Şem'ûn, durumu ve elçiliği farkedilmeyecek şekilde aynı şehre gelmiş, hükümdarın tebasıyla iyi bir diyalog kurmuş, onlar da buna alışmışlardır. Nihayet onlar durumu hükümdara iletmişler ve hükümdar da ona yakınlık göstermiştir. Şem'ûn şeklen hükümdarın dinini tasvip ettiğini gösteriyor; hatta onunla birlikte putlarının bulunduğu yere gidiyor, görünüşte duâ ederek yakarışta bulunuyordu. Bu yüzden hükümdar onun kendi dininden olduğunu sanıyordu. Sonunda Şem'un, hükümdara şöyle demiştir: ”Öğrendiğime göre seni, tanrından başka bir tanrıya davet eden iki adamı hapsetmişsin. Sözlerini dinlemem ve senin adına kendileriyle tartışmam için onları çağırman mümkün mü?" Bunun üzerine hükümdar iki elçiyi çağırmıştır. Elçiler geldiği zaman Şem'ûn onlara hitaben: "Sizi kim gönderdi?" Elçiler: ”Her şeyi yaratan ve ortağı olmayan Allah." Şem'ûn: ”Özelliklerini söyleyin ve O'nu kısaca tanıtın, bakalım." Elçiler: ”O, dilediğini yapar ve dilediği gibi hükmeder." Şem'ûn: ”İddianızdaki deliliniz nedir?" Elçiler: ”Hükümdar ne arzu ederse," diye cevap vermişlerdir. Bunun üzerine göz çukurları dahi belli olmayan bir çocuk getirilmiş. Elçilerin Allah'a duâ etmeleri sonucu çocuğun göz çukurları açılmış, çamuru fındık büyüklüğünde şekle sokarak göz çukurlarına yerleştirmişler ve bunlar göz şekline dönüşmüş, böylece çocuk görür hale gelmiştir. Hükümdarın bundan dolayı hayrete düşmesi üzerine Şem'ûn ona şöyle demiştir: ”Tanrından bunun bir benzerini yapmasını istesen de şeref senin ve tanrının olsa?" Hükümdar: ”Benim senden gizli bir sırrım yoktur. Bizim tanrı lanınız ne görür ne işitir; ne de fayda ve zarar verebilir." Daha sonra hükümdar onlara şöyle demiştir: ”Burada yedi gün önce ölmüş bir çocuk var. Babası kaybetmiş olduğu bir malın peşinde; ailesi ise onun gelmesini bekliyor. Çocuğun defnedilmesi için benden izin istediler. Onlara, babası gelinceye kadar bu işi geciktirmelerini emrettim. ”Rabbiniz bu çocuğu tekrar hayata kavuşturabilir mi?" Elçiler: ”Evet," diye cevap vermişlerdir. Bunun üzerine hükümdar, ölen o çocuğun getirilmesini emretmiştir. Elçilerin açıkça, Şem'ûn'un da gizlice Allah'a dua etmeleri sonucu Allah'ın izniyle ölü canlanarak ayağa kalkmıştır. Bunun üzerine Şem'ûn şöyle demiştir: ”Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Hazret-i İsa'nın Allah'ın ruhu ve kelimesi, bunların da Allah'ın elçileri olduklarına şehadet ederim." Hükümdar yine hayrete düşmüş, fakat Allah'a iman etme yerine inkâra devam etmiştir. Halkın bütünü elçilere işkence etmeyi ve onları öldürmeyi hedeflemiştir. Bu arada Şem'ûn'un durumu ve tutumu ortaya çıkmış, onu da diğerleriyle birlikte tutuklamaya karar vermişlerdir. |
﴾ 14 ﴿