36

Yerin yetiştirdiklerinden, ki, bundan maksat, yerde yetişen anılan ve anılmayan her şeydir.

İnsanların kendilerinden kadın -erkeği

ve henüz mahiyetini

bilemedikleri şeylerden -çünkü bu şeyleri ihata etmeye güçleri olmadığı gibi onların dünyevî ve dinî menfaatleriyle de bir ilgisi yoktur.-

bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim.

"Tesbih etmek", inanç ve ifade yönünden kötü olan şeylerden uzak durmaktır. Yine tesbih etmek, Allahü teâlâ'nın gücünün eşsiz eserlerinden ve şükretmeyi gerektiren üstün nimetlerinden bir vesile ile zikredilenleri büyük görmektir ve onlara saygı duymaktır. Buna göre mana şöyledir: ”Varlık türlerini ve nevilerini var eden Allahü teâlâ'yı tesbih ederim." Yani O'nu, inanç ve amel yönünden lâyık olmayan şeylerden O'na has ve şanına uygun olarak tenzih ederim.

Bu ifade, Allahü teâlâ'nın kendisine yaraşmayan -kâfirlerin O'na ortak koşmaları gibi- her şeyden münezzeh ve uzak olduğuna dair bir hüküm, müminlerin bu ifadeyi söylemeleri, muhtevasına inanmaları, onu ihlâl etmemeleri ve ondan habersiz yaşamamaları için onlara bir telkin niteliğindedir.

Bazı müfessirler, âyetteki ”sûbhâne" kelimesinin tıpkı ”gufran ” sözcüğü gibi mastar olup onunla, kötü olan şeylerden bütünüyle uzak olma, ilgisi bulunmama anlamının kastedildiğini söylemişlerdir. Buna göre Allahü teâlâ zatı ile kendine uygun düşmeyen her şeyden özel bir biçimde uzaktır, demektir.

İbnu'ş-Şeylı şöyle demiştir : ”Allah'ı tenzih etmek, tereddütsüz iman anlamında kalp ile, bu inançla birlikte inandığım ifade güzel zikir anlamında dil ile ve bu ikisiyle birlikte iyi amel anlamında bütün organlarla tenzih etmeyi ihtiva etmektedir. Birincisi asıldır; ikincisi birincisinin ürünü ve üçüncüsü de ikincisinin ürünüdür. Çünkü insan bir şeye inandığı zaman bu inanç kalbinden diline, dilinden de organlarına geçerek hareketlerde kendini gösterir. Buna göre dil, kalbin tercümanı, organlar da dilin tercümanıdır."

Kurtubî, Allah'ın bütün çiftleri yaratması konusunda şöyle demiştir: ”Yani Allah, karada, denizde gökte ve yerde bulunan inalı lu kat türlerini var etti. Bu türler, meleklerin bilip insanların bilemediği yaratıklar da olabileceği gibi hiç bir varlığın bilemediği yaratıklar da olabilir. Denizde ve karada bin kadar canlı türü olduğu ve insanların bunların çoğunu bilmedikleri söylenmektedir."

"Bahru'l-Ulûm" da ise şöyle geçmektedir: ”Mana şöyle olabilir: O, insanların mahiyetini bilmedikleri bir takını yaratıklar var etti. Onlardan biri de ruhtur. Allahü teâlâ'nın herhangi birine ruhun hakikati konusunda bilgi verdiği bize intikal etmiş değildir."

Âyet-i kerimede, her varlığın mutlaka bir eşinin yaratılmış olduğuna işaret edilmektedir. Çünkü tek olma, Allahü teâlâ'nın en özel vasıflarından biridir. Nitekim Abdülaziz el-Mekkî (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: ”Allahü teâlâ bütün çiftleri yaratmış ve ardından şöyle buyurmuştur: 'O'nun benzeri hiçbir şey yoktur.' (Şûra: 11) Ki bu sayede, eşyayı yaratan Allah'ın eşten münezzeh olduğu, her şeyin Allah'ın varlığına, birliğine ve sonsuz gücüne delil, teşkil ettiği belgelenmiş olsun." Nitekim Ebu’l-Atâha şöyle demiştir:

Allah için her hareket ettirmede ve

Durultmada sürekli bir şahit vardır.

Her şeyde, onun tek olduğunu

Gösteren bir alâmet vardır.

36 ﴿