38Güneş de yörüngesinde akıp gitmektedir. İlâhi tecelliler ölçüşünce kâinat sahifesini varlık nuruyla aydınlattığı gibi, dünyayı aydınlatan, ışık veren güneş de onlar için bir delildir. Âyet-i kerimeye farklı anlamlar verilmiştir: Birincisi: Güneş, belli bir yere ve muayyen bir sınıra ulaşmak için akıp gider ve yıl sonunda o sınırda dönüşünü tamamlar. Buna göre ”müstekar" kelimesi, yolcunun yürümesini kestiği zamanki durak yerine benzetilmiştir. İkincisi : Güneş, göğün ortasına gelinceye ve orada karar kıimcaya kadar akıp gider. Her ne kadar bu istikrarı, karar kılma söz konusu değilse de buradaki yavaş hareketi karar kılmaya benzetilmiştir. Üçüncüsü: Güneş, akışında oniki burçtan her birinde karar kılacak şekilde akıp gitmekte, yazda en dikey noktadan, kışta en yatay noktadan seyretmektedir. Bu farklı seyirden dolayı dört ayrı mevsim ile dünyada bulunan canlıların geçim vasıtaları oluşmaktadır. Dördüncüsü: O, her gün için takdir edilen doğuş ve batış noktalarına doğru akıp gider. Nitekim güneşin dönüşü için ona ait üç yüz altmış doğuş ve batış noktası vardır. Güneş, her gün bir doğuş noktasından doğar ve bir batış noktasından batar; bir sonraki yıla kadar bu doğuş ve batış noktasından ertesi yıla kadar ikinci bir sefer geçmez. Denmiştir ki, güneş, kâinatın son bulmasına kadar akıp gitmesine devam eder. Yani dünyanın yıkılması anındaki, karar kılması ve hareketinin son bulması zamanına kadar döner durur. Nitekim Ebu Zer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: ”Mescide girdim, Rasûlüllâh (sallallahü aleyhi ve sellem) orada oturuyordu. Güneş batınca bana şöyle buyurdu: 'Ey Ebu Zer! Bu güneş nereye gidiyor, biliyor musun?' Dedim ki, : 'Allah ve Rasûlü en iyi bilir.' O şöyle buyurdu: 'Güneş gidiyor ve Arşin altında secde ediyor; izin istiyor ve ona izin veriliyor. Secde edip de secdesinin kabul edilmeme, izin isteyip de ona izin verilmeme zamanı yakındır. Ve o zaman kendisine şöyle denir: ' Geldiğin yere dön! O da battığı yerden doğar. Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurur: 'Güneş, yörüngesinde akıp gitmektedir." (Yasin: 38) (8) Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre güneşin yörüngesi Arş’ın altındadır. Buradaki secdeden maksat, boyun eğmedir. Bununla birlikte secde, gerçek anlamında da olabilir. Şüphesiz Allahü teâlâ'nın, güneşe, secde edebileceği hayat ve idraki vermesine gücü yeter. Nitekim buna benzer ifadeler dalia önce geçmiştir. Büyüklerden birisi şöyle demişlerdir: ” Güneşin bir toplumun bulunduğu yerden batıp başka bir toplumun bulunduğu yerden doğması konusunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Nitekim bir yerde gece uzunken başka bir yerde kısa olur. Ekvatorda ise gece ile gündüz daima eşittir. Yer yüzü, tıpkı oval top gibi olup orta kısmı daha yüksektir. Bu sebeple insanlar, gece ve gündüzün eşit olduğu yerkürenin ortasındaki adaya ”Arz Kubbesi" adını vermişlerdir." Şeyh Ebu Hamid (radıyallahü anh)'e, kutuplara yakın ülkelerde bulunan insanların nasıl namaz kılacakları sorulmuştur. Çünkü oradaki bazı bölgelerde güneş, akşam ve yatsı arasındaki vakit kadar bir süre batar ve ardından doğar. Şeyh Ebu Hamid bu soruya karşılık: ”Onlar, namazlarını ve oruçlarını kendilerine en yakın olan ülkeye göre ayarlarlar" diye cevap vermiştir. Çoğu fakihlere göre en doğrusu, onların gece ile gündüzü tahmin ederek saatlere göre bir ayarlama yapmalarıdır. Nitekim Hazret-i Peygamber, yeryüzünde kırk gün kalacak olan Deccal'in meselesi hakkında şöyle buyurmuştur: ”Bir gün, bir sene; bir gün, bir ay ve bir gün, bir hafta gibidir ...Ona göre bir günü takdir edin." İşte bu, akıl almaz hikmetlere dayalı olan, akılların ve zihinlerin kavramada güçlük çektiği güneşin bu eşsiz akıp gidişi, aziz takdir edilen her şeye karşı gücü ile galip ve alîm her şeyi bilgisiyle ihata etmiş olan Allah'ın takdiridir. Takdir: Bir şeyin kemmiyyetini ortaya koymaktır. Allahü teâlâ'nın eşyayı takdir edişi iki şekilde olur: Birincisi, güç ve kuvvet vermek suretiyle olur. İkincisi ise, hikmetin gerektirdiği ölçüde o gücü miktar ve belli bir şekle göre tayin etmesidir. Tıpkı bir hurma çekirdeğinden elma ve zeytin ağaçları değil de hurma ağacının bitmesini takdir etmesi ve yine insan menisinden, diğer canlıların değil de, insanın oluşmasını plânlaması gibi. İşte böylece Allah'ın takdiri iki türlüdür: Birincisi, bir şey için bu, şöyle değil de böyle olması şeklinde hükmetmesi. İkincisi ise, söz konusu şeye güç vermesidir. |
﴾ 38 ﴿