10

Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Âyette geçen ”hatf" hızla kapmak, almak demektir. Buradaki kapmaktan kasıt, meleklerin sözünü hırsızlama almak, dinlemektir. Yani, kulak hırsızlığı sayesinde meleklerin sözlerinden sadece bir sözü kapan şeytanın haricindeki şeytanlar grubu onların sözünü dinleyemez.

Onu da parlak

yakıcı bir ateş

alevi

takip eder. Bu ifadeden kasıt, gökte yıldız kayarken görülen alevdir. Âyet-i kerimede geçen ”Sâkıb" kelimesi, aydınlatan, ışığı ve aydınlatmasıyla isabet ettiği şeyi, nerede ise delen demektir. Söz konusu alev, sanki ışığı ile havayı delmekte, şeytanlara, kulak hırsızlığı için yükseğe çıktıkları zaman fırlatılmaktadır. Nitekim bu alevin ulaşıp yaktığı şeytanlar olduğu gibi, atmadan önce alevin ulaştıkları da vardır. Şeytan hedefe varmadan önce ona attığı da olur. Bazen onlara isabet etmesi, bazen de ondan kurtulmaları sebebiyle tamamiyle kulak hırsızlığından geri durmazlar. Ticaret için gemiyle seyahat eden kişinin durumu da böyledir. O, ya dalgaya tutulur, ya da tutulmaz.

Bu arada şöyle denmesi doğru değildir: ”Şeytan ateşten yaratıldığından dolayı yanmaz." Çünkü şeytan saf ateşten değildir; tıpkı insanın saf topraktan olmadığı gibi. Sonra kuvvetli ateş, zayıf olanı istila edince onu yok eder. Ayrıca alevden kasıt, yıldızdan kopan ateş korudur; yıldızın kendisi değildir. Çünkü yıldız, semada kendi halinde olan bir kütledir.

Filozoflar ise şöyle demişlerdir: ”Söz konusu alev, yükselen buharların bu yükselmesi ve dünya semasında ateşle temas etmesi anında havada oluşan ateş parçalarından müteşekkildir."

Hakikat ehlinden bazı büyükler şu hususu dile getirmişlerdir: ”Gökle yer arasında bulunan Esir (3) olmasaydı, dünya semasındaki aşırı soğuktan dolayı canlı da, bitki de olmaz ve yeryüzünde maden bulunmazdı. Bu esîr, Allahü teâlâ'nın takdiriyle canlılık ortaya çıksın diye âlemi ısıtmaktadır. Ateşinde esası olan bu esîr, hava ile birlikte bulunur. Hava ise sıcak ve rutubetlidir. Havada bulunan rutubet, bu esîr'e temas edince, rutubetli hava, moleküllerinde tutuşarak hareket etmesinden dolayı esîre, tesir eder.

Kuyruklu yıldızların ortaya çıkması da bundandır. Çünkü onlar yanıcı değil, yakıcı havadan ibarettirler. Aynı zamanda onlar, çabuk infilak etme özelliğine sahiptirler. Bunu incelemek istediğinde ateşin alevine bak. Hava, pervane sayesinde ateşe vurunca ondan gözle görülür çizgiler şeklinde alevler uçuşur, sonra bu alevler söner. Söz konusu yıldızlar da böyledir. Allahü teâlâ onları, yine O'nun buyurduğu gibi inkarcı cinlerden olan şeytanlar için atılacak şeyler yapmıştır."

Katâde şöyle demiştir: ”Allahü teâlâ yıldızları üç şey için yaratmıştır: Gök için bir süs, şeytanlar için taşlanacak şeyler ve yol bulmada rehber. Yıldızlarla ilgili olarak bunun dışında yorum yapan, bilgisi olmayan konuya karışmış olur. Bu sebeple hakkı isteyen kişinin, şeytanını tevhid ve irfan nuruyla taşlaması gerekir. Ki şeytan, onun kalbi etrafında dolaşmasın ve o kimse, kendi durumuyla ilgilenmesinde tıpkı en yüksekte bulunan melekler topluluğu gibi olsun."

10 ﴿