3

Dikkat et! Şirkten arınmış

halis din yalnız Allah'ındır. Yani din O'nun hakkıdır ve O'nun kılmış olduğu vaciplerden oluşmuştur. ”Hâlis din yalnız Allah'ındır" demek, kul Allah'a olan itaatim yalnız O'na has kılmalıdır, demektir.

Hasan şöyle der: ”Hâlis din İslâm dinidir. Çünkü İslâm'ın dışındaki diğer dinler şirkten hâlis değillerdir ve bu dinler Yüce Allah'ın emretmiş olduğu dinler değillerdir. Allahü teâlâ sadece İslâm dinini kabul edecektir.

Ebû Hureyre (radıyallahü anh) rivayet ediyor: Adamın birisi gelir ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a der ki,: ”Ey Allah'ın Rasûlü ben biraz sadaka vermek istiyorum. Bunu verirken Yüce Allah'ın rızasını ve insanların da övgüsünü almak istiyorum." Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cevap verir: ”Kudreti ile yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, içinde Allah'a şirk koşulan hiçbir ameli O kabul etmez." Bundan sonra Rasûlüllah: ”Dikkat et hâlis din yalnız Allah'ındır" âyetini okur.(l)

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir başka hadisi şerifte şöyle buyurur: ”Allahü teâlâ buyurur ki,: Herhangi bir kimse, içine Benden başkasını da katmış olduğu bir amel yaparsa o amelin tamamı o kimseyedir ve Ben onun amelinden uzak olurum ve Ben şirkten en çok müstağni olanım." (2)

Yüce Allah, ancak kendisine has olarak yapılan ameli kabul eder. İçine zerre kadar riya karışan ameli kabul etmez.

Onu bırakıp bir takım dostlar edinenler, Allah'tan başkasını rab kabul edip onlara ve putlara tapanlar ve ibadeti sadece Allahü teâlâ'ya has kılmayanlar

(derler ki,): 'Onlara, O dostlara, yani putlara kulluk ettiğimiz hususların hepsinde

bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.' Kendilerine gökleri ve yeryüzünü kimin yarattığı sorulduğunda ”Allah" diyorlardı. ”Neden putlara tapıyorsunuz?" diye sorulduğunda: ”Onlara bizi sadece Allah'a yaklaştısmlar diye tapıyoruz," diyorlardı.

Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde kimisinin tevhid inancına inanıp kimisinin de Allah'a şirk koşarak aralarında ayrılığa düştükleri ve her bir zümrenin kendi inandığının daha doğru olduğunu iddia ettiği din konusunda

aralarında hüküm verecektir. Yani dini sırf Allah'a has kılmayanlar ile bunların hasımları olan dini sırf Allah'a has kılanlar arasında hüküm verecektir. Ve bunun hükmü, tevhid erbabını cennete, müşrikleri de cehenneme koymak olacaktır.

Şüphesiz Allah yalancı yani yalana batmış

ve inkarcı kimseyi küfre alabildiğine dalan kimseyi

doğru yola iletmez. Yüce Allah böyle bir kimseyi, hidayete ve istenmeyen şeylerden kurtuluş arzulanan şeyleri elde etme yolu olan hakka iletmez. Çünkü yalan ve inkâr basireti yok eder, hidayete uygun değildir. Çünkü bu iki özellik, sapıklığa dalma, azgınlıkta devam etme dolayısıyla aslî fıtratta değişiklik yaparlar. Onların yalancılıkları şundan ileri geliyordu: Onlar bazı dostları hakkında: ”Bunlar Allah'ın kızları ve oğludur," diyorlardı ve yine ilâhların kendilerine şefaatçi olacağını ve kendilerini Allah'a yaklaştıracağını söylüyorlardı. İnkârları ise bu dostlara tapmaları ve gerçek nimet vereni unutarak nimete nankörlük etmelerinden dolayı idi. Çünkü insanoğlu kendini ve âlemleri yaratanı, yoktan var edeni tanıma yetenekleri ile yaratılmıştır. İnsanın tabiatının ve mayasının gereği, kendini yaratana ibadet etmektir.

Kendini yaratana yaklaşmak, Allah'ın insanları yaratmış olduğu fıtratın yani mayanın özelliklerindendir. Fakat fıtrattan gelen bu marifete ve tabiatın gereği olan bu ibadete itibar yoktur. Çünkü o, Allah'tan başkasını Allah'a ortak koşmakla kirlenmiştir. Çünkü Allah'a ortak koşmak, nefsin faaliyetlerinden ve onun heva ve hevesine uymaktan kaynaklanmaktadır. Oysa asıl itibar edilmesi gereken samimi ve katıksız tevhidden kaynaklanan marifettir.

Bu marifetin emarelerinden birisi de peygamberlerin davetini kabul etmek, peygamberlere ve kendilerine indirilen kitaplara inanmak, heva ve hevese aykırı davranmak; keyfine uygun değil, tam tersine şeriata uygun biçimde ibadet etmek, Yüce Allah'ın kendilerine farz kıldığı farzları eda ederek O'na yaklaşmak, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın sünnet olarak yaptığı nafile sünnetleri yerine getirmek ya da o sünnetlerin benzeri nafile ibadetlerde bulunmaktır.

Bugün çeşitli tabakalardan herkes kendi inandığı din ve mezhebin gerçek olduğunu iddia etmektedir. Yüce Allah dünyada ve âhirette onların arasında hükmünü verecektir.

3 ﴿