9

Yoksa o, geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden... Bu âyetin manası şöyledir: Taş yürekli sert kâfir mi durum itibari ile ve akıbetçe daha hayırlıdır, yoksa meşhur olan rivayete göre Hazret-i Osman b. Afvan mı daha hayırlıdır? Nefsini tezkiye edip süsleyen herkes âyetteki bu ifadeye dahildir.

Âyetin metninde ”secde etme" hareketinin ”kıyamda durma" hareketinden önce zikredilmesi, secdenin daha fazla ibadet niteliği taşımasından dolayıdır. Burada secde ve kıyamda durmaktan maksat namaz kılmakdır. Namaz kılma fiilinin secde ve kıyamda durma hareketleriyle ifade edilmesinin sebebi bunların namazın en büyük rükünlerinden olmalarından dolayıdır. Âyetin metninde yer alan ”kaim" kelimesi namazda uzun süre kıyamda durmak anlamınadır.

Âhiretten çekinen sanki: ”O kişinin namazda ibadet etmesinin sebebi nedir?" diye bir soru sorulmakta ve bu soruya: ”Öldükten sonra dirilmeye iman ettiği için âhiret azabından çekinmektedir," diye cevap verilmektedir.

Ve Rabbinin rahmetini yani mağfiretini ya da cennetini

dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? Çünkü o kimse Rabbinin rahmetini, mağfiretini ya da cennetini dilemektedir. Yoksa kâfirin yaptığı gibi sadece dünyanın zararından kaçınmakta ve hayrını ummakta değildir.

Bu âyeti kerime gösteriyor ki, mü'minin ”korku" ile ”ümit" arasında olması gereklidir. Mü'min Rabbinin rahmetini O'nu tanıdığı ve iman ettiği için umarken, amelindeki kusurundan dolayı azabından da çekinir. Ümit haddi aşınca ”emin olmaya" dönüşür. Korku ise haddi aşınca ”ümitsizlik" olur. Bunların her ikisi de küfürdür.

Sonra âyeti kerime gece namazına teşvik etmektedir. Eşlem kabilesinden Rabia b. Kâ'b (radıyallahü anh) der ki,: ”Ben Rasûlüllah (aleyhisselâm)'la bir gece beraber oldum. O'na abdest suyunu ve ihtiyacı olan şeyleri getiriyordum. Bana dedi ki,: 'İste.' Ben de: ”Cennete seninle arkadaş olmayı isterim," dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Bununla birlikte başka isteğin var mı?' diye sordu. Ben de: Sadece bu, dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): 'O halde sen de çok secde ederek kendinle, ilgili olarak bana yardımcı ol,' buyurdu."(8)

Hadisteki ”çok secde ederek" ifadesinden maksat ”çok namaz kılarak" demektir.

Hakkı beyan etmiş olmak, ilmin ve amelin şerefini vurgulamak için

De ki,: 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' Yani yukarıda zikredilen ibadet eden kimse gibi amellerin gerçek yüzünü bilip de gereğini yapan kimse ile onları bilmedikleri için bir kâfir gibi bilgisizliğinin ve sapıklığının doğrultusunda amel edenler bir olur mu? Özet olarak âyetin manası şudur: Kendisinde bilginin hakikati ve gerçeği bulunanla bulunmayan bir olur mu?

Doğrusu ancak akıl sahipleri hakkıyla öğüt alır. Yani bu apaçık beyanlardan ancak her türlü sakatlıklardan ve kuruntulardan uzak olan akıl sahipleri öğüt alır.

Bu âyeti kerimede ilmin fazileti beyan edilmekte ve amel etmeyen âlimler tahkir edilmektedir. Bunlar Yüce Allah'ın katında cahil kimselerdir. Zira ibadet eden kimseler akıl ve sağlam bir anlayış sahibi olarak gösterilmektedir. Bir hadisi şerifte Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”İlim öğrenmek her Müslümana farzdır" buyurmaktadır.(9)

İmam Gazali İhyasında der ki,: ”Her Müslümana farz olan ilmin ne olduğu hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Kelâm âlimleri bu ilmin Allah'ın tevhidi kendisi ile kavranıldığı O'nun zatı ve sıfatları kendisi ile bilindiği için kelâm ilmi olduğunu söylemişlerdir. Fıkıh âlimleri ise ibadetler, helâl ve haram kendisi vasıtası ile bilindiği için bu ilmin fıkıh ilmi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Tefsırciler ve hadisçiler ise bütün ilimlere ulaştırdığı için bunların kitap ve sünnet olduğunu söylemişlerdir. Kısacası her bir zümre kendi meşgul olduğu ilim dalının vacip olduğunu ifade etmiştir. Doğru olan insanın öğrenmeye muhtaç olduğu her dini ilmin farz olduğudur. Bunun içine tevhid ilmi dahil olduğu gibi fıkıh hadis vb. ilimler de dahildir."

Hadis metninde yer alan ”her Müslümana" ifadesi, gerek erkek gerek kadın her mükellefe demektir. Kastedilen ise insanın bilmemesinin caiz olmadığı ilimlerdir. Dil ile şehadet getirmek, kalb ile ikrar etmek ve öldükten sonra tekrar dirilmenin hak olduğuna ve benzeri şeylere inanmak ve sonra ibadetlerle ilgili bilinmesi gerekli şeylerin bilgisi ile alış veriş gibi yaşamanın kurallarına ait meselelerin bilgisi buna dahildir. Şer’i bir mesele ile meşgul olan herkesin bunun ilmini öğrenmesi farzdır. Kalbin tevekkül, inabe, huşu ve rıza gibi durumlarının bilgisi de buna dahildir. Ve yine cömertlik, cimrilik, korkaklık, cesaret, kibir, tevazu, iffet, açgözlülük, israf, pintilik vb. ahlâk ilimlerini bilmek de farzdır. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Faydası olmayan ilimden sana sığınırım" demiştir. Burada kasdedilen ilim, kişiyi yasaklanan şeylerden alıkoymayan, emredilen hususlara götürmeyen ilimdir. ”

9 ﴿